motorsiklete ilk bindiğim anın dakikasında kendimi yerde bulmuştum. bisiklet tecrübesini uzun yıllar evvel geride bıraktıktan sonra moblete bile binmeden eşek kadar suzuki gnr 250'ye binersen olacağı bu. on beş gün kadar boş bir arsada eğitim aldıktan sonra trafiğe ilk çıkışımda yine düştüm. maltepe gibi trafiğin keşmekeş olduğu bir yerde dolmuşun arkasında mesafeyi azcık daraltarak seyredersen ve dolmuş sinyal minyal hikaye yolcu almak için zınk diye önünde frene basarsa, sen de frene sertçe asılırsın ve motor altından kayar, göbeğin anında güneşe doğru çevrilir. o da ufak kaza sayılır yine de, bir kaç çizik ve kopan fren koluyla atlatırsın vartayı.

üçüncüsü en ciddi olanıydı ve serçe parmağımın kırıldığına şantiyenin doktoru dahil kimse inanmadığından bir müddet sonra kendi kendine kaynadı ve öylece eğri kaldı. koğuşta elli bir oynarken gece saat on gibi abilerin canı lahmacun çekti. şantiyenin hemen alt tarafında kalan yolun sonunda petrol istasyonunu içerisinde hacıoğlu lahmacun mevcut. bu oğullar meşhur mu meşhur, kebabçı, lahmacuncu, baklacı kısmı oğullarını çok seviyorlar anlaşılan. bozanın vefa'sı var, bazılarının da babası, emmisi, dayı oğlusu mevcut. peynirci baba, dürümcü emmi gibi. muhittin'in yeri, bacanaklar bilardo salonu da araya benden, çeşni niyetine...

neyse atladım motora, gittim hacıbaba'ya. kurumsal firma. dana ve un iki ayrı kapıdan giriyor ardından tek tip lahmacun olarak makinadan çıkıveriyor iki dakikada. bir sürü genç kızı da komik şapkalar ve renkli tişörtlerle ortalıkta gezindiriyorlar. içeri girer girmez şöyle kelamlarla karşılanabiliyorsunuz;

"beş peymacun, üç ayran, bir kola lütfen!

"hemen geliyor lütfen!"

"beş lira sekiz kuruş lütfen!"

"teşekkür ederim lütfen!"

garip bir memleket, ne oluyor lan burada oluyorsunuz anında. "buyrun lütfen!" lütfede lütfede, al gülüm ver gülüm ticaret dönüyor da dönüyor canına yandığımın. neyse paketi alıp bir an önce çıkayım lütfen diyorum, iyi akşamlar lütfen diyorlar arkamdan. seni akıl edip bu çocukların diline dolayanın anannesini lütfen diye söylene söylene paketi motoron arkasına lastikle bağlıyorum bir güzel.

carrefoursa park, bitmek üzere ve meğer o gün asfalt döktürmüş sabancı amcam ama giderken sorunsuz olan yolun dönüş kısmı henüz bitmemiş ve mıcırla asfalt dökülmeden evvel altını beslemişler. uyarı levhası tabiki yok. burası türkiye yok öyle. ben sabah dökülmüş yeni asfaltın da altımda tereyağı gibi kayması sonucu ve az sonra yiyeceğim lütfen soslu lahmacunların kokusu burnumdayken hala, az biraz daha gaza bastım iyi mi. ve düşük banketli mıcır dökülü yolu son üç metre kala fark ettim. tecrübeli bir motorcu olarak frene asılmadım hemen, gazı yavaşça keserek freni hafifçe yokladım ama o hızla on santim kadar aşağı da kalan mıcıra dalınca motorun feleği şaştı ve ondan sonrasını hatılamıyorum çok şükür. serçe parmak eğri kaldı elbette ve bacağımın pek çok yerinde çiziklerden dolayı iz kaldı. iki kutu kola patlamıştı ama lahmacunları afiyetle yedik o akşam. yaklaşık üç ay kadar geçmedi yaralarım. bir de bayılmışım düştüğümde, şantiyenin güvenlikçileri gelip kaldırdılar sağ olsunlar. sağlık memuru oda arkadaşım kulakları çınlasın şimdilerde kadıköy'de eczacı, çok uğraştı ağrılarımı dindirebilmek için. tendürdiyot kokusunu alır almaz bir de revirde bayılmıştım iyi mi. iyi!

sonrasında on yıl kadar kullanmaya devam ettim model küçülte küçülte. en son otomatik vites 125'lik scooter'a kadar düştüm ve bıraktım.
tümünü göster