2

etkilenmek istiyorum. siyasi, estetik, dini, sosyal, kültürel, sanatsal, etnik, teknik, felsefi, etik, sembolik, fantastik, karizmatik herhangi bir önderim yok benim. uğruna ölümü göze alacağım idealimde yok. ülkem için ölürüm belki, hani amerika birleşik aletleri gibi emperyalist bir ülke şu an olduğu gibi mali, sosyal ve politik ablukaya almaktan vazgeçip ülkemi doğrudan doğruya istilaya girişirse gözümü kırpmam, dedelerimden bana miras "hür doğdum hür yaşarım" şarkısını çağırırım elimde mavzer conilere ateş açarken. ama niye gerek duysun ki, zaten yeterince söğüşlüyor memleketimi ve istemediği kadar kıç yalayıcısı mevcut her bir güruhtan. güce tapınma post modern dünyanın yeni dini. yavşak ve sırıtkan ama iş bilir ve atak, cevval, fırdöndü iş adamı ve her ne demekse iş kadını dolu etraf. artık çocukların isimleri ingilizce karakterler gözetilerek konuluyor, ilerde e-mail adresi alırsa başı ingilizce ile derde girmesin diye. erovizyon şarkı yarışmasına ingilizce söyleyen ucube sınıfıyla katılıyoruz ve avrupalılar birincilik vererek ödüllendiriyorlar bizleri. hindistan'ı, pakistan'ı, hatta cezayir'i bile anlarım dil satılmışlığında ancak ömrü hayatında her türlü meşakkate rağmen hürriyetinden vaz geçmediğiyle övünen bir halkın kaymak tabakasının batı dünyasının giyimine, yaşantısına, diline olan hayranlığı ve geri kalan sürünün onları her gördüğü yerde alkışlayarak onları onaylaması beni rahatsız ediyor. osmanlının son devirlerinden itibaren fransızca revaçtaydı ve başta galatasaray lisesi olmak üzere pek çok saygın lise yabancı dilde eğitim yaparak gençleri yetiştiriyordu. dili piç, ruhu piç, beyni piç binlerce genç adam salındı meydana ve geldiğimiz aşama "şarkının türkçe olmasında ısrar etmek, eski kafaların düşüncesi" diyen kenan doğulu ile güzellik yarışmaları daimi jüri üyesi hıncal uluç'tur. bin dokuz yüz elli sonrasında geçirdiğimiz sosyolojik evrim sonrası "küçük amerika" hayalleri kuran bir ülke olarak ingiltere'nin konuştuğu dile merak sardık. ne yazık ki bizi bu kã¢bustan uyandıracak bir mahatma'mız yok ve artık pek çok yerde köprüler yıkılmış durumda. "küçük rusya" olma hayalleri kuranları hiç saymıyorum bile. gündemimizi moda belirliyor artık ve kaçış yok asla. bir dönem de üniversite seçme sınavı revaçtaydı, hayatın ritmi duruyordu sınav yapılacağı zaman ve ne hikmetse tüm ülke geleceğini üniversite sınav sonucuna endekslemişti. yıllar yılı bu memleketin kalkınma sorununun eğitimden kaynaklanan yapısal sorunlar olduğuna dair demeçler dinledik. aklım başıma geldi geleli müfredat değişiyor bu ülkede ve ne hikmetse kapitalist ekonomik düzeni kıçına parmak atarak tersinden oluşturduk hep beraber. dedelerimizden enkaz devralmıştık kabul ama üzerinde özgürce uyuyabileceğimiz bir tutam gökyüzümüz vardı hiç değilse. ülkemizi askerler kurtardı ve ondan sonra da onlar yönetti. evrensel "asker politikaya karışmamalı" kuramı modern dünyayı elli yıl geriden takip eden üçüncü dünya ülkeleri için geçerli değildir sevgili dostlarım. tanzimat'tan bu yana devlet tarihimiz paşaların kalemleriyle yazılmıştır ve siyasetin baş aktörü olmayı elden bırakmamışlardır. solcu tayfasından bir cenah eski zamanlarda komün devrimini gerçekleştirmek üzere yüksek rütbeli askerleri manipüle etmeye kalktıydı da, emeklide olsa bir generali yanına çekmeyi başarmıştı. tepeden inme demokrasinin tepeden inme reform arayışları olması mümkündür, hak ve özgürlükler de tepeden inebilir, bu mantıkla tepeden inen tepe tarafından zaman zaman askıya da alınabilir. ortam yeşillendi haddinden fazla, diğer renklere ayıp olacak şimdi. kırmızıya ne dersin? he olur! eski sevgilim, gözümün itdirseği, hayınım, beş para etmezim, sırt dönülmezim, karanlığım, fikrimin kaynanadili, beynimin kanserli hücresi, seni unuttum ben. bana kaderimin bir oyunu mu bu? sinirli ve genç bir yazarımız bir karadeniz türküsünü hatırlatmış bir yazısında "o boklu şalvarın ben verdim parasını, seni alacak uşağın ..kerim anasını" diye. diyelim ki bundan on sene evveli olaydı bu türküyü çığırıp eserdim istanbul semalarında ve sana iki metreden fazla yaklaşacak her erkeğe yırtıcı bir kuş gibi saldırıp yanına yöresine çizik atardım. gençken insan deli dolu ve akıl dışı oluyor demek ki. üzerine birde yirmi yıllık eğitim sürecinin buruşturduğu beyin ile pısırıklaştırdığı bedeni ekle aha sana ankara kurtuluş parkında saat gece yarısını gösterirken ikiye ayrılmış bacak arasından bırakılmış ve daha yere düşmeden sıcaklığını kaybetmiş köpek boku değersizliğinde yavuz araf selim.

lise son sınıftayken bitirim dünyasının eşiklerinde dolaştım ben. "horoz sevenler derneği" adı altında bir kuruluş aklına getir, sokak itlerinin tekmelenerek kovulduğu bir orta anadolu şehrinde. sevilen horoz denizli veya normal ebat ve boyutlarda envai çeşit horoz değildir bir kere. en babasından hint cinsi dövüş horozu olması gerekmektedir. çirkin ve vahşidir, doğası gereği kavga etmeye meyillidir ve onları izleyenler bu dövüş üzerine bahse girerler. öncelikle horoz sahipleri bu bahis işine bulaşmışlardır, geri kalan herkes de bilgi ve görgüsüne güvenerek bahse para yatırır. mekã¢ncının komisyonu haricinde para el değiştirir, olan hayvanlara olur. kıyasıya girerler birbirlerine, dünya ağır sıklet boks maçı bu kavganın yanında çelik çomak türünden çocuk oyuncağı kalır. horoz olmak, zaten yapısı gereği kasıntı ve erkeksi iken bu tür horozlarda bir başka kişilik kazanmıştır kendiliğinden. kazanmak için her yolu denerler ve gaga, pençe, hırpalama, saldırı, savunma başlangıçtan bitime kadar türlü şekillerde yenilenir. öldüresiye darbelerle üstünlük bir o yana bir diğer tarafa geçer ve bir tanesi artık dövüşemeyecek duruma gelinceye ya da ölene kadar devam eder. seyirciler de bir tuhaftır, insanın aklına para kazanma hırsından öte bir şeyler var bu adamlarda dedirtir. sanki ölüm kalım savaşında kendileri sürülmüştür arenaya. hele horoz sahiplerinde heyecan doruk noktasındadır, öyle haykırışlarla horozlarını yüreklendirirler ki aslında kavga edenler horozlar değildir sanırsın. yılmaz vural'ın teknik direktörlüğünü aklına getir, elli misli el kol hareketi, mimik, haykırış, heyecan, tansiyon ve gerilim ekle sahne az da olsa canlı yayına dönüşür anında. mekã¢n dışarıya karşı yapısı gereği korunaklıdır ve eskiden savaşların süvarilerle yapıldığı dönemlerden kalma askeri bir ahırın kalıntılarından oluşmuştur. kocaman asma kilitli ahşap kapılarını bir yana bırakırsan, yüksek duvarlarla örülü ortasında bir meydanı olan genişçe bir hanı düşünün. meydanın tam ortasında bir çeşme, muhtemeldir ki eskiden etrafı atların su içtiği yalakla çerçevelidir, ancak geriye sadece taştan bir çıkıntı ve üst tarafa iliştirilmiş birbirine ters yöne bakan iki damlayan musluk kalmıştır. hayat bir devinimden ibarettir ve türkler, tarihi ve tarihlerinden kalan yapıları modernize etmekle iştigaldirler uzun bir süredir. restorasyon adlı kelime epistemolojik anlamını yitirip pratik ve ucuz montajı angaje etmiştir yerine ve türk, pratik üstadı olarak uzak ya da yakın tarihi eserlerini yeni kullanım amacına uygun dizayn edip onları bozup çirkinleştirmekle ünlüdür.

şimdilerde "türklüğü aşağılamak" adına açılan davalarla çalkalanıyor memleket, davalar beraatla sonuçlanıyor genelde ve akla hayale gelmez bir gündemle ülke halkı meşgul ediliyor gün aşırı. sevgili adalet bakanımız konuyla ilgili anayasa maddesi hakkında "301 kapı numarası değildir" gibi bir vecizeyle gündeme yeni bir pencere açtı ve fakat halen aydınlanmış değilim ben bu mevzuda. biraz kalın kafalı olduğumu itiraf etmeliyim öncelikle ve bir önceki paragrafın son bölümünde var olan yargılarımın kapı numarası olmayan anayasa maddesini ilgilendirip ilgilendirmediği hakkında derin endişelerim var. sallamıyorum desem daha doğru olacak, yazacağım şeylerin çerçevesini çizebilecek bir ana ya da baba yasa maddenizin olabileceği vehmine nereden kapıldınız sevgili büyüklerim? şimdi ben mi kahramanım mı böyle düşünüyor? kahramanım bir vatan haini veya eli kanlı bir devrimci ya da en aşağılığından azılı bir suçlu olsaydı ne yapacaktı bu fakir? "büyük birader" tabiri bir kurgu roman kahramanı olarak kalsın ve biri beni beynimin içerinde gözetlemesin ne olur?

not: 2006 yılında yazmışım ben bunları, idare ediverin gari...
tümünü göster