5

gidemedim tabi, bir sürü ayrıntıya boğuldum, sizin siktir et diyeceğiniz çoğu şey benim için hayati derecede önemli. deliyiz diyoruz ya bu yüzden birazda. ayrıntılar, ayrıntılar, binlerce ufak tefek kırıntıdan oluşmuş bok böcekleri. her birini bir yana bırakalım da sana aslı'yı anlatayım. daha önce bahsi geçen gizemli kız olur kendileri. kendini aşağılamış bile olsa ve hiçbir şeye layık olmadığını düşünse de, dünyada bir saniye dahi nefes almayı becerebilmiş bir hayat, aşka kayıtsız kalamaz. o sevmek isteyendir, sevilmeye ihtiyacı olan. kaynağını bilmesine gerek yok, ilahi adaletin, rahman ve rahim olanın uygun gördüğü ölçülerde kalbine nakşettiği tek avuntudur bu. bir akşamüstüydü o'nu gördüm ve hayatım kesintiye uğradı öncesi ve sonrası diye. o gün akşam karaladıklarımı aktarayım istersen, hep birlikte aydınlanırız ve ben safi güzellik karşısında bile nasıl savunmaya geçtiğimi ve nasıl zavallılaştığımı bir kez daha sergileme fırsatı bulurum böylece.

"bana bakıyorsun ve aklın karışıyor. tuhafına gidiyorum durmadan. kaosun oğlu olduğumu düşünüyorsun ki biraz yanılgıyla birlikte doğru. zekã¢nla halledemediğin ve insani bir duyarlılık ve savunma sistemiyle yüz yüze gelmekten kaçındığın her ayrıntı, benim hayatımın asli parçalarını oluşturuyor, duyumsuyorsun özde. senin buna yakıştırabilecek bir sürü adın vardır biliyorum, ne derdin? depresyon, sarsıntı, bunalım, stres ve ne yapardın? içki, kadın, kumar delikanlıyı bitirir, he!

ama biliyor musun güzel yüz? herhangi bir lokantanın önünden geçerken beyaz gömlekli çığırtkan bir garsonun ‘u' ları eğip bükerek, onları halden hale sokarak ulu orta bağırdığı ‘buyurun' kelimesi sana uzaydan gelen teneke sesleri kadar tuhaf gelmiyorsa eğer kulaklarına, diyecek tek bir lafım yok sana, anlayamazsın o halde beni, yargılayamaz, sınıflandıramaz, tanımlayamazsın. bu o kadar katı bir gerçektir ki sen de alışanlar tarafına üyesindir ve muhasebeci duyarlılığıyla hesap uzmanı hayatına çeki düzen vermekle geçiriverirsin hayatını. ve sayıları milyarları bulan her tür insanın arasında, sana sorulmaz bile hayatını neden böyle sürüklediğin, nereye götürdüğün. tavşan boku değersiz yaşamını bir şölene dönüştürmeye meraklı zavallılardan bir farkın olacaksa eğer, haddini bilmen ve varoluşunun gereğini yerine getirmen olacaktır bundan sonra yapıp yapacağın. varoluşun gereği de ne ki? başkalarının söylemi değil öncelikle. ülkem erkekleri kadınlardan sessiz, sadık ve kenarda durmasını bekler, güzel yüzlü olanlarından daha çok bekler. gevezelik diz boyu ve düşman başına, her hafta sayısal loto sonuçlarına endekslenmiş, gerçekleşmeyen hayaller dizisinin kıyısında, kırıntılarla geçinen ve her başarısını parayla özdeşleştiren, hükmedenlerin kıçının dibinden ayrılmayan zavallılar çoğunluğundan bir farkın varsa eğer seni yanımda görmek isterim o halde. yürü be yıkılası dünya senin de sonun yok mu türküsünü birlikte söyleyebileceğim bir kadınla devam edebilirim ancak, ötesi hiç…"

rüzgã¢r çıktı çok kötü yağmur yağacak, kapat pencereleri ruhun ıslanmasın.

madem yağmur yağıyor gece aslına rücu etmiş demektir ve dostum sana diyebileceğim tek şey gece ile yağmur yan yana geldiği zamanlar aşkı düşünmemeni tavsiye etmek olacaktır. sadece aşk kurtarabilir değersiz hayatlarımızı ve abartılmayı hak eden ne varsa odur müsebbibi. o kız, adı bile dudaklarımın kor gibi yanmasına sebep olan o kız ve bir yolum varsa eğer o'na çıkmalıdır demeli delikanlı yürekler. bir militanın inancı ve savrukluğu her bir yanımdan kuşatıyor beni ve aşktan başka hiçbir şey için ölmek istemiyorum anla bunu. ama uzun zaman alır, zahmetlidir, pek çok ayrıntının pek çok bütüne dönüşmesi gereklidir ve ancak gerçek buysa eğer, o halde şimdi yola çıkmanın da tam vaktidir.

ve sonraları bir kez daha gördüm o'nu. bu sefer yalnızdık, bir masanın iki ayrı ucuna ilişmiştik ve milyonlarca şeyden bahsetmek istiyordum ben. istemek yetmez bilirsin. ve sahne düşündüğümden çok daha erken karardı. anlıyorum ki konuşma denilen lanet, sadece iki kişinin birlikte ayak uydurabildiği sakin bir müzik eşliğinde yapılan bir valsa benzemeli. oysa ben koşmak istiyordum, sonra soluklanmak, sonra kışkırtılmış keçiler gibi yeniden koşmak, o seyrediyordu sadece. hiç sevmedim hiç! ilk buluşmamızdan daha tuhaf davranıyordu farkındaydım, kargalar arkamdan konuşmuş olmalıydılar ne bekliyordum sanki? kargaların tünediği yere sadece mezarlar yaraşır ve de ölüler. allah halime acıdı ve daha fazla utandırmaktan alıkoydu beni. kendime geldim birden, gönülçelen kalk gidelim usta dedi, kalktım "gitmeliyim" diyebildim aslı'ya. gülümsedi hoşça kal diyerek, öyle olağan, öyle pasif, öyle ağaç. bu yabancılık beni sarstı. daha ikinci kez karşılaştığın birini, içini yavaş yavaş dolduran ve seni ağırdan kuşatan sevda kırıntılarıyla bu denli yakın hissettiğini sanacak kadar aptal bir duygusalsan, gördüğün ve layık olduğun kadar ilgi bile sana yaramayacaktır. o çok genç ben çok deli, o'nun hayalleri var benim kuzgunlarım, o hormonların hükmünde ben akinetonun.

o gece sesle birlikte dünyayı aşma meselesini tekrar ele aldık. bizi ona bağlayan çok şey yok fakat melek ve aslı önemli kilometre taşları. keşke aslı'ya rast gelmeseydim hiç. sahi epey oldu o ilk karşılaşmadan beri. karar almalı ve her şey geride kalmalı aslı ile birlikte. o son kale ve çok yüksek kuleleri, etrafından dolaşılmalı, geçip gitmeli her nasılsa. korku filmlerindeki karartmalar, metal müziğin vahşi çığlıkları, dünyanın sonuna dair söylenceler, cennet, cehennem, gizemim, düşüm, tutuşlarım yok olacak bundan böyle. artık vatanım yok, cinsiyetim yok, kimliğim yok, anayasam zaten yedi yaşından beri yok. göz alabildiğine çöl, göz alabildiğince kum, güneş, rüzgã¢r. nesneler değersizdir, şimdilik elimdeki tek sığınak ve silah, uyku. uyumak sadece uyumak… kendimden gelmeyen her etkiye her sese kapanmak yeniden. duvar kã¢ğıdı şekillerini karınca ordusuna benzetip, hayali didiklemelerine yol vermenin seneyi devriyesi. şimdi safa yatma zamanı. su mu getirdiniz sevgili meleğim, teşekkür ederim içerim, yemek mi dediniz babam, lafımı olur elbette, ilaç mı almam gerekiyor, tabi neden olmasın…

ben bir bitkiyim, ben bir kertenkeleyim, yok hükmündeyim, hiçim. kelimeleri yorma istersen!
tümünü göster