burası istanbul, her yol mubah… insanlar ayakta kalmak için inanılmaz taktikler geliştirme yetenekleriyle donanmışlardır. ankara kıçı değirmen taşı saygın memurlar şehriyse eğer, istanbul sınırsız özgürlüklerin ince belli çay bardağında içilmiş bir yudum demli çayıdır. tökezlediğin an kimseden yardım dilenmeden kendin ayağa kalkmak zorundasın öncelikle. müthiş zaferlerin muhteşem yenilgilerle at başı koştuğunu ve her an bir tanesinin ipi göğüsleyip seni ele geçireceğinin gerçeğiyle yüz yüzesindir. en büyük suçlu istanbul'dur öncelikle. etrafa bakıyorum bazen, işporta tezgã¢hlarının başında kara saçlı kürt delikanlılar korsan cd, korsan kitap, porno yayınlar, kaçak sigaralar satıp intikam alıyorlar bir nevi istanbul'dan. gerçi sadece sultan mehmet burayı fethetmiştir bunu herkes bilir ama ondan sonra gelen nesillerin her biri, en azından ilk geldiklerinde kendilerini fatih ya da hiç olmazsa ulubatlı hasan varsaymaktan kaçınmamışlardır. hemen ertesi dakika gerçekleşen düş kırıklığı sonrasında, akla gelen tek şey istanbul'un buraya gelen herkese geldiği andan itibaren madik atıyor olmasıdır. ertesi, ömür törpüsü bir öç alma sürecidir. burada doğup büyüyen anadolu kökenlilerin de farklı yöntemleri var elbette. anladık istanbul derinden sarsar insanı, değerlerini yıpratır, kişiliği ters yüz eder, başa kakar, yürek pareler, el yakar. nimet de burada zillette. bir yanda vur patlasın çal oynasın bütün dünya akmerkez'den ibaret, tüm caddeler vali konağı, her semt nişantaşı pırıl pırıl hayatlar diğer yanda onları seyreden on milyon seyirci. bazen tirübünler sahaya inmeye yeltenirse de güvenlik güçleri eliyle yaka paça dışarı atılmaktır akıbetleri. ancak istanbul'a rağmen yaşamayı tercih edersen eğer seni seçen kısır döngü kaderimse çekerim türküsünü çığırmama şansına sahip olabilirsin. salih ayrık otu olarak seçtiği yeni yaşantısını kendi deyimiyle kadıköy ve gece hayatından elini eteğini çektiği zaman ancak kurabilmiştir. inatla ve hırsla çalışır ve askerden geleli beri ehli namus bir kızla evlenmenin hayallerini kurar. son işi bir tekstil fabrikasında servis çekmektir. sigortası olmasa da kazancı fena sayılmaz, kendine ve arkadaşlarına ayıracak pek çok zaman bulabilmektedir işi sayesinde. şükredecek daha çok şeyimiz ve daha bol vaktimiz vardı eski devirlerde. şimdi birinin işinin olması en büyük ve tek şükür sebebi mahallemizde. diplomalar çeşitlendi, sayıları arttı ve ekmek aslanın midesine yuva kurdu ahir zamanlarda. şeref'in " parasız adam, gereksiz adam " önermesi acı acı gülümsetir beni, ne zaman bu ahval üzere düşünsem. sigara gibidir işsizlik belası, tiryakilik yapar, baş döndürür, öldürmez süründürür. kendinden başka suçlayacağın kimse kalmaz git gide. sanki bu hayat seni aşağılamak üzere kurgulanmıştır, havva annemiz yasak meyveyi sırf bu nedenle ağzına götürmüştür, iskender hindistan seferine bunun için çıkmıştır, çanakkale bu sebepten geçilmemiştir. işi olmak aşağılanmaktan kurtulmak mıdır o da ayrı bir baş belası. duyuyorum her yerden kaprislere boyun eğmek ve ağız kokusu çekmek diye nitelendiriyor çoğu meslek erbabı iş hayatını. ya bu patron, amir kısmı arızalı ya bizimkilerde bir tuhaflık var. her mahalleden bir milyoner çıkmış mıdır emin değilim ancak pek çoğundan milyonlarca işsizin fışkırdığı aşikã¢r. en çok da işverenin hesabına dönüyor çark, daha ucuza, daha nitelikli iş gücünü istihdam etme yetkisine kavuşuyor bu durumda. çarkın dişlisine diş bileyenler şaşkın, kendileri mi dışarıda kaldılar yoksa kasten mi bırakıldılar? memnuniyetleri mi onları öfkeli öfkeli söyleten? hırsız olmamamın sebebi elime yeterince fırsat geçmediğinden mi, yoksa muhtaç olduğum kudret damarlarımda dolaşan asil kanda mı? burada basit türüyle yüz kızartıcı suçlar kapsamında dar anlamlı hırsızlıktan değil polisin avantasından iş bilir memurun sakalına, batık bankacılardan hayali ihracata, her türlü beceriye dayalı sebepsiz zenginleşmeden dem vuruyorum. adlar değişir, tanımlar farklılaşır, nitelik farkı mümkündür ve elbette anlaşılabilir kategoriler vardır ama eğer kıyının öteki yanındaysam hepsinin aslı astarının hırsızlığa dayandığını iddia edebilirim. küçük çaplı kolpocudan, hamutuyla götürülen deve kervanına kadar her birinin yolu açık olsun ve mümkün mertebe bana uzak dursun. bana değmeyen yılan ne kadar yaşarsa yaşasın ve her horoz kendi çöplüğünün bilirkişisi olmaya devam etsin. bana sorumluluk, duyarlılık, insani tepkiler koyma gereği, sevgi, barış, eşitlik, kardeşlik, özgürlük masalları sıralamayın beyhude yere. ilk gençlik çağlarımda çok daha heyecanlı ve sinirliydim her türlü memleket meselelerinde. ülserden kıvrılan bir mideyle basurdan muzdarip bir kıç hediye kaldı geriye. allahtan kahvehanede lavuk muhabbetine sardırmadım da bir filin bile ayaklarını yerden kesip, yatak yorgan yatıracak migren belasını başımdan uzak tutabildim. karamba karambita…
tümünü göster