5

epey zamandır sere serpe bıraktığım sakallarımın artık ustura marifetiyle kazınması gerekiyor. ustura deneyiminin başlangıç hikayesi basit. çok parasız kaldığım üniversite yıllarımın ilk döneminde hesabımı kitabımı istanbul'a göre dengeleyememenin verdiği sıkıntı dönemlerinden birinden yeni çıkmıştım ki bir daha asla beş parasız kalmayacağıma söz verdim kendi kendime. yurtta kalıyordum ve o sıralar kredi yurtlar kurumunun bağış ayağına verdiği sabah ve akşam yemeği kuponları ile bir müddet hayatta kalma çabalarım açlık sınırına dayanmadan devam edebildi. bu kuponlara sabah kahvaltı niyetine birkaç hazır pakette zeytin ezmesi, karper peynir ve macun kıvamında yıvışık reçel ile yarım ekmek veriyorlardı. akşam ise ya aldığın yemeklerin dörtte birini düşecek kadar bir miktar paraya saydırıyordun kuponu ya da yarım ekmek ile çorba içebiliyordun sadece. geri kalan tüm masrafım ise günlük iki otobüs biletiyle birinci sigarasına verdiğim ufak bir miktardan ibaretti. kendime yediremediğimden babama haber vermedim, borç almaktan hazzetmediğimden de hemşerilerim ile sınıf arkadaşlarıma hiçbir talepte bulunmadım. hayat geçip gidiyordu istanbul'da ve benim aç yatıp yatmamam sadece benim sorunumdu bu koca şehirde. sayılı gün geçip gider, geriye onun esamisi okunur ya sonrasında hovardaca para saçtığım dönemler olmasına rağmen hiçbir zaman tedbiri elden bırakmamaya gayret gösterdim. o dönemin hemen arkasından kendi kendime bazı ekonomik kemer sıkma politikaları geliştirmeye karar vermiştim. değilmi ki koca koca süslü püslü kitaplarda hatırı sayılır profesörlerin el emeği, göz nuru, bilgi dağarcıklarından süzülme ve seçkin iktisat ilmini okul sayesinde beynimize çivi gibi çakmaya ve orada kalıcı izler bırakmaya niyetlenmiştik, bu ilim irfan ocağından kaptıklarımızın bir kısmını pratiğe aktarmanın zamanı gelmişti hani. en ucuzundan tıraş sabunu aldım bitpazarından, eski zamanlardan kalma hala adını kuaför olarak değiştirmemiş yaşlı ve kesinlikle şişe dibi kalınlığında camlarıyla gözlüklü berber amcalarımızın kullandığı tipte sert ve dayanıklı. üzerinde marka adı olarak ali bıyıklı kabartma yazılı açık mavi plastik bir ustura, bir kutu perma sharp marka jilet, kendinden fırçalı ayakkabı boyası edinmek ilk hamlelerimdi. ürettiği usturasına ismini kazdıran ve berberler dünyasında haklı bir üne sahip ali bıyıklı abimiz gerçek yaşamda ' ustura ali ' namıyla anılmakta mıdır, gerçeğe tam anlamıyla vakıf değilim ancak bir akşamüstü ankara bendderesin'de umumhaneye giderken sırnaşık seyyar tezgahlarının köşesinde hemen kerhaneye dönmek üzereyken " abi boyalım mı? " gibi yavşak bir ağızla önce yakınlık temasında hareketlenen tıfıl oğlan ve benim daha durumu anlamlandırma çabalarım neticeye ulaşmadan bir miktar boyayı o loş karanlıkta ayakkabıma sürüverdiği geliyor aklıma. " ha! ne? ne oluyor? " gibi cümleler dökülüyorken ağzımdan, bu emrivakiye hiç eyvallahımın olmayacağını ve geçim derdini bulaşık suyu hırsına şimdiden bezemiş bu ufaklığa kendimce tavır koyacağımı zannederek yürümeye yeltensem de küçük müteşebbisimiz aniden yüz seksen derecelik değişimle üslubunu sertleştirdi bir de üstüne efelendi kendince. " ha .iktir lan!" diye geçip gittim ki ardımdan beni " ustura cemal'e söyleyecem görürsün sen! " diye tehdit ederek uğurladı. içeri daldım ama tüm hevesim sekteye uğramıştı bir kere. genelev piyasasının ben buralara uğramayalı beri enflasyon oranının iki katı oranda fiyat yükseltmesine mi yanayım, ilerde kuracağı bıçkın yaşantısına alıştırma turları atan bir yeni yetmenin benim gibi eşek kadar bir adama posta koymasına mı takılayım bilemedim bir türlü, attım kendimi dışarı hemen. fırlama boyacımız ortalıkta görünmüyordu ve ustura cemal tarafından az sonra boğazımdan doğranacağım paranoyasıyla baş başa kalmıştım minibüs durağına yollanırken. şimdi bu psikopat cemal ile bizim ali bıyıklı abimizin lakapları haricinde ve cemal'in, ali abinin en sıkı müşterilerinden biri olması dışında bir ilgileri var mıdır gibi bir soru ister istemez akla gelir ve hiç yeri yokken anlamsız bir dolu çağrışımı beynimize nakşeden o kötü anlar hafıza kaydının defterinin dürülmesi gerektiğini hatırlatıp, bunun olanaksızlığını bulabildiği her fırsatta ispat etmesine acı acı gülümsetir. hevesle giriştiğim bu ucuz yoldan tıraş olma ve ayakkabı boyama mevzu bir süre oyalamakla kalmadı, üç ay boyunca suratımda jilet kesikleri ve ayakkabılarımda yer yer göze çarpan boya artıklarıyla ortalıkta dolaşmak zorunda bıraktı beni. yüzümün bir kısmında sakallar ters bir yüzeyden dışarı adım atmaya meyilliydi genlerimde yer alan bir tepkime sonucu ve çene kemiklerimim uç kısmı zayıf olmamın da verdiği destekten ötürü norveç kıyılarına rahmet okutacak derecede oldukça dik kıvrımlara sahipti. elbette ki yaşantım içki, sigara ve kronik uykusuzluk gibi kavramlara uyum sağlama gereği kilo almama izin vermiyordu ve lanet olası ali bıyıklı kabartmalı ucuz usturam ne kadar dikkat gösterirsem göstereyim bir yolunu bulup kıllarımı köküne kadar kazımakla kalmayıp derimin altına da sızarak ince bir kırmızı izi suratıma yerleştirmeyi her seferinde aynı ustalıkla beceriyordu. kan taşı kullanmayı acemi berber anılarımın hafızama kazıdığı kötü hatıralarından dolayı hiç düşünmediğimden ve hayatımın her döneminden hatırladığım kedi çükü benzerliğinde yaralarımın yakamı hiç bırakmadığını bildiğimden haftanın üç günü ' dövüş kulübü ' filminden fırlamış bir klişe tip olarak salınıp duruyordum etrafta.

idealizmin kendine göre saf ve çocuksu yanı çekici gelir önceleri insana, ardından yeteri kadar zeki beyin hücreleriyle çevrelenmişse kişi bunun su katılmamış, dümdüz ve ari bir salaklıkla özdeş olduğunu fısıldar içerlerden bir yerlerden gelen o tuhaf ses. dışarıda gümbür gümbür davul çalarak alay ediyordur etrafın bu tutumunla. ilk başlarda çevrenin bayağılıklarla örülü olup senin elit bir kitlenin adamı olduğun hissiyle oyalanıp entelektüel avuntu kırıntılarıyla vakit geçirirsin yüksek perdeden. hiçbir şey akıntının tersine yüzmeyi uzun süre yanında taşıyamaz oysa. akıntı sonsuzdur, insan fani.

dişlerimi fırçaladım bir güzel, sıcak su kaynatıp aynanın karşısına kuruldum masa başında. perdah atmak diye nitelerler az tıraşlı sakalın üzerinden geçmeyi berber sınıfının ekabir takımı. benimki ise olsa olsa kemik kıran sert sakal kıllarımın verdiği anıştırma sonucu kar kürümek ya da tırpanla tarla biçmek arasında seçim yapmayı gerektirir. artık tıraş sabunu yerine ozon tabakasıyla dost olduğu iddia edilen metal kutularda köpükler kullanıyorum. kim bilir hangi eski geminin demir kaportasından imal edilmiş sıfır kilometre yeni bir jileti ikiye bölüp ali bıyıklı marka usturama takıyorum. sakalları önce sıcak suyla yumuşatmam ardından üzerini köpükle ovuştura ovuştura sıvamam gerek. her ayrıntıyı kralların şölen sahnelerine çevirmekte benim gibi bir çulsuza yakışır eyvallah. epey özen gösteriyorum ve üst üste iki kere alarak sıfırlıyorum sakallarımı, makasla uzun favorilerimin uçlarını düzeltiyorum, briyantin sürüp saçlarımı tarıyorum ( ben ve briyantinli saç bir arada: fredy ve kabusları devam ediyor üzerine çeşitlemeler serisine devam demektir ) ve yüzüm alışılmış olanın öte tarafına ait tuhaf bir görüntüye dönüşüyor anında. epey zamandır sakallı ya da bıyıklı dolaşan birinin kim bilir hangi nedenle bunlardan vazgeçmesiyle etrafındakilerin üzerinde ilk görüldüklerinde bıraktığı tuhaf benzetememe haliyle eşdeğer bir duygulanım yeni yüzüme alışana kadar oyalıyor beni. kaportasına özenle pasta cila atılmış ve görülebilen her bir yeri iyice yıkanıp, silinip ardından da bir güzel parlatılmış eski model ateş kırmızısı bir chevrolet marka otomobile benzetiyorum kendimi keyifle. meraklısına diye satış ilanı verilen ve zaten sadece meraklısının ilgilendiği çok alımlı bir görünüm ve ilk başta fark edilir cinsten övgüye layık görsel bir festivaldir kendileri. bakmaya doyamazsın uzun süre ama kaputunu açmaya gör; en az beş yüz kere kurcalanmış bir aksam, sağına soluna yedek parça fakirliğinden uydurulmuş torna işi yamalar, çalıştığı ilk on yılın sonunda kendini emekliye ayırmayı görev bilmiş amortisörlerle karşılar seni. hele hele onu kullanma hevesine kendini kaptırırsan, devasa büyüklüğüne yakışır manevra kabiliyetini, direksiyona bir vücut geliştirme şampiyonasına hazırlanıyormuşçasına iki elle asılmaları, su gibi benzin içen sık sık yağlamazsan imanının gevreyeceğinden emin olacağın sekiz silindirlik eşek ölüsü motorunu hiç sorma anlatmakla bitmez.
tümünü göster