sıkıldım, eve gitmek üzere kalkıp vedalaştım dostlarımla, beni severler, sessizliğimi ve hüznümü anlarlar ve üzerime ilişmezler hiç. salih " baba yarın bir işim olacak seninle, akşam görüşelim " diyor " eyvallah " çekip düşüyorum karanlığın koynuna. evim hiç olmadığı kadar kasvetli bu gece, elbette göreceli bir durum. evin sabah bıraktığım halinden biraz daha tozlu olması dışında pek farkı yok ancak ben iyi değilim. radyolar bile can sıkıcı, konuşacak o kadar çok şeyleri var ki şarkı çalmayı unutuyor dallama sunucular. ã¢lemin bütün gevezeleri radyolarda dc'liğe soyunmuşta türk dil kurumu bu mesleğe isim bulmaya üşenmiş. sersem sepelek boş konuşur tayfası tamlamasının ilk iki harflerini kes birbirine japon yapıştırıcıyla ekle al sana mükemmel bir meslek ismi; sesebokota. mutfağa dalıyorum bira kalmamış buzdolabında, yarım şişe cin buldum ama ve zulasında bir de çeyrek limon. yarım limon olsaydı daha iyiydi ama henüz suyunu çekmemiş ki buna da şükür. çekirdeklerini bıçakla ayıkla ki midene girip de oradaki bakterileri kudurtmasın akşam akşam ne lan bu diyerek. yarım şişe cin benim gibi bir alkolik namzedine ne yapar ki, en çok uykusunu kaçırtıp boş boş duvarlara baktırır. az alkol içmenin de bir jargonu var, dilinin altına alkolü dokundurarak içeceksin, nikotinin ağız içine ne kadar etkisi varsa kahvenin ve alkolünde o kadar var. bunun ayrımına ağız tadıyla varanlar şarap eksperi olurlar, olamayanlarda bodoslama dalarlar masaya, bardak bardak içkiyi sadece mideye yuvarlamaktan ve bu sırada tıkınmaktan ibaret sanırlar içki alemini. ufak yudumlar ve japonların çay seremonisine benzer uzatmalarla cinden alacağım verimi maksimize etme telaşındayken telefonumun cırlamasıyla dünyaya geri dönüyorum. kim ulan gecenin bu kör vakti? cevap yok, karşı tarafta biri beni dinliyor ama ben ne söylersem söyleyeyim kendi sesini bana duyurmaya yanaşmıyor ve ne hikmetse ben buna sinirlenmem gerektiğini düşünerek hırsla kapatıyorum telefonu.

bir keresinde aslı'yı aramıştım da konuşamamıştım böyle. o kim bilir hangi şehirden kim bilir ne nedenle geri dönmüşmüş istanbul'a meğer. ilkinde ne söyleyeceğimi bilemeyerek kapadım telefonu, bir daha aradım elbette sonrasında. " nereden bildin ki, bu sabah geldim ben istanbul'a." diye şaşırdı. ne bileyim anasını satayım çok sarhoştum elime bir ajanda geçti haritada bir yerlere bakıyordum ki bir baktım cep telefonunun kaybolması ihtimalini göz önünde tutarak bütün telefon numaralarını kaydetmişim ajandanın fihristine. her tür salak eyleme kafa yoran bir yeni yetmenin, boş vermeden önce hayata tutunma çabalarından biridir telefon numaralarını her ihtimale karşı saklamak. bu yedi haneli sayılar yerine dostlarımın ve sevgililerimin adlarını yüreğime hançerle kazısaydım her şey çok daha farklı olurdu farkındayım. aslı'nın karşısında bir istanbul telefonu. kendi evini boşalttığından bir ara birlikte kaldığı avukat arkadaşı da olabilir ablasının evi de, herhangi bir yerde ve ben bir yılı aşkın süredir tek bir ses işitmemişim daha dudaklarından. ilk telefonda " efendim " dedi durdum kapadım. sonra tekrar aradım, sonra konuştuk, sonra çok sarhoşsun kelimeleri karıştırıyorsun dedi, bir ara cep telefonum yok dedi, ardından da cebi arıyorlar sonra konuşalım dedi, orospulara takılma dedi, sonra çok içme dedi, şimdi değil ama seni bir gün göreceğim dedi, sonra hala mutsuzum ben biliyor musun dedi ve ben neler söyledim bilmiyorum pek fazla. seni hala seviyorum gibi yavşakça kelimeler ettiğimi hatırlar gibiyim. orospulardan ve içmekten bahsetmiş olmalıyım nereden icap ettiyse. öylesi bir sarhoşluk halinde nasıl oldu da kelimelerini yakalayıp hafızama yerleştirdim o da muamma. o öyle yok ki uzun zamandır, ölen dedemle aslı arasında ki tek fark ikincisini sisli bir istanbul sabahı hafiften görebilme umudundan öteye geçmez. fakirin karnını yarmışlar içinden gelecek sene çıkmış derler ya, benim aşk hayatımın da kısa özeti olur bu deyiş. her şey ' gun 'n roses ' metal topluluğunun dağılmasıyla başladı. aslında kurt cobain'in intiharı bir şeylerin habercisiydi ancak daha toydum ben, anlamadım. otuzuna doğru hayat inişe geçiyor ve batık bankaların kar göstergesinden daha dik bir çizelge biçiminde irtifa kaybedebiliyor bazıları. dibe vuramıyorsun ölene kadar. intifada hali, devamlı eylem kararıyla, kalk ve diren şiirsel söyleminde hayatıma anlam katma çabalarım elimde kalıyor teker teker. rus yazarları kadar mutsuzum ey allah'ım ve rusya kadar yalnız iki binlerin istanbul'unda.
tümünü göster