2

kurtarıcılarım da oldu benim, beni eğitmeye, ehlileştirmeye, sırtıma eyer takıp, ağzıma gem vurmaya çalışan zavallı sevgi çiçeği havarilerim. iyilik sarhoşlarındaki safdil iyimserlikle işe başlama eğilimini hep tuhaf bulmuşumdur, birazda acınası. kayıp mutlak, ben sizin dilinizi reddederek doğmuşum, siz görünüm, somut olgu ve sonuçlara değer verme hafifliğindesiniz... vazgeçtiler elbette, yapacak çok daha önemli işlerinin oldukları akıllarına geldi. ben zaman kaybıydım sadece ve kendine uzanan yardım elini ısıran aşağılık bir köpek. melek farklı, o ne sorguladı, ne yadırgadı. durumdan sonuç çıkaran pratik zekalı ve sorun çözmeyi bilen, gerçek bir nihilist. allah beni yaratmadan evvel bana böyle bir abla var etmekle suçunu hafifletmiş olmalı. dilimi sokan eşek arısına rahmet okunsun camilerde. ne yalan söyleyeyim, suçladım allah'ı yıllar boyu, biraz önceki yargım da o dönemlerden miras. düşünüyorum, terazinin kefesine koyup tartıyorum ama bir yere yerleştiremiyorum sonuçta. kertenkeleler bile yaşamayı, ekmek bulmayı, çiftleşmeyi becerirken, benim kenara itilmem ve bunun sadece kaderle açıklanabilmesi anlayabileceğim kadar açık değil. zaten normal olanlarda kendi başlarına gelen türlü felaketlerden sonra iki zıt duygulanım arasında bocalar dururlar. çamur at izi kalsın, neden ben allah'ım? günahım neydi de başımı bu belaları sardırdın? en ufak beceride ben yaptım oldu derken akla gelmeyendir o halbuki. ya tanrı'ya sığınırlar yeniden ya da bütünüyle uzaklaşırlar. yetişkin olmanın manası seçim yaparken kendi kararlarını ortaya koymakta yatar. ve çoğunlukla yetişkin olmayı ıskalar normaller. bizim böylesi lükslere ise hiç ihtiyacımız olmamıştır. her durumun kendine has avantajları olması da gayet doğaldır. yasak şehrin kayıp düşleri bizim payımıza düşen. tamamen özgür ya da en azından daha az kısıtlı olduğumuz hayal edilir. ne kadar saf, şiirsel ve gerçek dışı. elbette sizin yasaklarınızı, yasalarınızı ve sınırlarınızı pek iplemediğimiz doğrudur ama bu bize özgürlük ve lavanta kolonyası kıvamında ferahlık vermez. biz, kendimize has kurallar ve kanunlarla örülü bir kozanın gediklisiyiz. sizin tüm yaptırımlarınızdan daha katı ve soğuk, kimi zaman da ölümcül. bir arkadaşım vardı rehabilitasyon merkezi dediğiniz, bizimse yarı açık deliler evi diye adlandırdığımız, dışarısı rengarenk boyalı ama içerisi sıradan bir hastaneyi andıran yerde tedavi oldu bir müddet. biraz olsun aileleri bizden uzaklaştırarak, onları hayatın renkli sayfalarına dalabilmesine imkan tanıyan, kirli bir aldatmacanın karanlık sokağı. her neyse orada ki tek dostum bir gün kendi kolu üzerindeki hakimiyetini yitiriverdi. bakkalda içilen iki duble rakı sonrası benim başıma da gelen durum. illa kol olması da gerekmez dudak, parmak, göz kapağı, çene, kalın bağırsak her uzuv olabilir. bardağı tut oğlum, el der hayır şu anda kendi irademle varlığımı devam ettiriyorum, bekle. tutsana yahu, benden ayrı hareket etmen anlamsız, hayır ben başka bir yerden yönetiliyorum şimdi, bekle. lan olum tut şunun ucundan, .iktir git başımdan... garip bir his uyanıyor o an insanda, sana ait olanın senin emrine itaat etmemesi moralini bozuyor, aklından hiç çıkmıyor. parmakları içe dönük kasılan kol tüm müdahalelere rağmen bir saat kadar kaskatı ve tepkisiz kaldı. ilaçlar sevgili kurtarıcılarımız, günahsız yaratılamaz mısınız süslü ve pahalı mekanlarınızda? benzer nedenlerle ya da değil, bazen beynimiz de bu hale benzer bir durağanlığa kapılıyor bizim ve kendi istemine göre hareket ediyor ara sıra. elbette bu fiziki olanından çok daha korkunç ve acı verici. işte böyle zamanlarda size ait olmayan, ama beyninizden gelen, yasaklayan, sınır koyan ve de çembere alan bir kısıtlanmalar zinciriyle baş başa kalıyorsunuz. sizin anayasanızdan çok daha özel ve ayrıntılı binlerce maddeden oluşmuş, iç içe ve kaotik bir yasalar dizisinin hegemonyasında süre gelen bir dalgalanım. iğrenç...

yasak mı dediniz, bizim yasaklarımız bize ait, bizden kaynaklanır ve bizi bağlar. gördünüz mü palyaçonuz işbaşında, bu zavallı süprüntü hafiften dalga geçerek kafa buluyor sizinle üstelik. ah yüreğimdeki gizli acı ve bu onulmaz yaranın kanlı sızıntısı. affetmeyin sakın beni, aksine lanetlenmek istiyorum. tüm oklar beni hedef alsın ve sanrılarını yüce gerçek tarikatının ehil kitabeleri varsayan adamlar atılsınlar ileriye. o halde adaletin ve kurgunun üzerine çığ gibi düş ve dizginlenemez ilkelliğini her yere sür oğlum. yok hükmündeyim, varlığım belli belirsiz mum ışığı. ayakların altına alınmayı hak eden bir yaşama bir tekme de sen vurmalısın öyleyse. aç ve sefil insanların var olduğu bir dünya da bir delinin ne kadar hesabı tutulur? kendi yangınına bu denli tapınan bir insanın kendini acındırarak, olmadık vasıflarıyla böbürlenmesi onun dengesizliğine ispat olabilir ancak. "mutsuzluk bulaşıcıdır" der üstat "bu nedenle zavallı insanlar yan yana gelmekten kaçınmalı" ve o gerçeği yüzyıllar öncesinden fısıldamıştı duyabilen kulaklara. ama insan, o çağlara sığmayan akıl sır almaz öngörüsüyle, üstada hayran olup onu dışlamasıyla var olageldi yıllar boyunca. anayasalarımızı değiştirebilseydik ve hukuk diye vicdanı öğretebilseydik genç beyinlere, yıkım bu denli yakın olmayacaktı kim bilir? ben bilirim, balıkçı rüstem amcam bilir, melek bilir, bir de o gizemli kız bilir.
tümünü göster