emperyalizm kavramı ne kadar sulandırılmaya çalışılsa da, yok sayılmaya çalışılsa da komünist hareketin düzen siyasetini okumasında en temel kavramlardan biri olmuştur. düzen siyasetinde, onun çeşitli fraksiyonlarında dahi bu kavram çeşitli zamanlarda çeşitli yerlerde kullanılıyor. ama komünistler dışında kimse bu kavramı yerli yerine oturtup somutlayamıyor. çünkü burjuvazinin siyasi temsilcileri bunu cümle içinde kullanınca hem demagojiden öteye geçemiyor hem de ekonimik olarak da siyasi olarak da emperyalizme bu kadar bağımlı olan bu ülkede bu bağımlılığı yaratan suçlular tarafından kullanılması komik olmanın ötesinde inandırıcılık kazanamıyor. sınıfsallıktan soyut, uzayda yaşayıp her yere müdahale etmeye çalışan amacının ne olduğu belli olmayan soyut "karanlık emelleri" olan bir heyuladan bahsediliyor. doğrudur, emperyalizm kendi çıkarları için her yere müdahale etmekten çekinmez. ancak gayet somuttur emperyalizm. anlamak için 100 yıl önceye dünya savaşı sırasında lenin'in yazdığı emperyalizm kitabına gitmemiz gerekiyor.

aslında ilk olarak, 1902'de, kendisi marksist olmasa da, hobson'un yazdığı "emperyalizm, bir çalışma" adlı kitabı ile beraber tartışma konusu olmaya başlıyor. lenin "emperyalizm kapitalizmin en yüksek aşaması" kitabının önsözünde hem hobson'un kitabından hem hilferding'in 1910'da yazdığı "finans kapital" kitabından faydalandığını yazıyor. geçerken söyleyelim, hilferding'in kitabı türkçe'ye çevrildi. ancak hobson'un muazzam çalışması hala çevrilmeyi bekliyor.lenin hobson'u özetlemiş dersem pek abartmış olmam sanırım.

lenin muazzam bir soyutlama ve sadeleştirme yeteneği ile biliniyor. bu çalışmasında da kullandığı bu yeteneklerinin ürünü olan 5 maddelik tanımlaması ile başlayalım: " 1)üretimin ve sermayenin temerküzü, ekonomik yaşamda belirleyici bir rol oynayan tekelleri yaratacak kadar yüksek bir gelişme derecesine ulaşmıştır; 2) banka sermayesi ile sanayi sermayesinin kaynaşması ve bu finans sermayesi temeli üzerinde bir finans oligarşisinin doğması;3)mal ihracından farklı olarak sermaye ihracı son derece önemli hale gelmektedir; 4) uluslararası tekelci kapitalist birliklerin oluşarak dünyayı aralarında paylaşmaları; 5)dünyanın en büyük kapitalist devletler arasında toprak bakımından paylaşılmasının tamamlanması. emperyalizm tekellerin ve finans sermayesinin egemenliğini kurulduğu; sermaye ihracının açıkça önem kazandığı dünyanın; uluslararası tröstler arasında paylaşımının başladığı ve yeryüzündeki toprakların tümünün en büyük kapitalist devletler arasında paylaşımının tamamlandığı gelişme aşamasına ulaşmış kapitalizmdir. ( lenin kapitalizmin son aşaması emperyalizm konuk yayınları şubat 1979 s.80)

madde madde gidelim. 1. madde için söylenebilecek şey bunun hemen her kapitalist ülke için geçerli olmasıdır. yani günümüzde burası emperyalist olup olmamak için bir, tek başına,kriter teşkil etmiyor.2. madde için de benzer şey söylenebilir. bunun için türkiye'den örnekler verecek olursa koç grubu'nun sahip olduğu yapıkredi bankası ve tüpraş arasındaki ilişki, aynı şekilde doğuş grubu'nun mülkiyetinde bulunan garantı bankası doğuş otomotiv ve diğer şirketleri arasındaki ilişkiler bunun göstergesidir. belirli derecede gelişmiş kapitalist ülkelerde bu da mevcuttur.aynı şekilde rusya için de bütün bunlar geçerlidir. ancak bunun ne düzeyde olduğunu anlayabilmemiz rusya'nın emperyalist olup olmadığı konusunda karar vermemiz için büyük önem arz ediyor. bunun için credit suisse'in 2015'de hazırladığı dünya zenginlik verikitabı'ndaki verilere bakmamız gerekiyor. ülkeleri kişi başına düşen zenginliğe göre 4 kategoriye ayırmışlar. her ülkede bireyler tarafından sahip olunan finans kapitalin ortalama miktarını yansıtıyor. bunun için tabi ki tahviller, bonolar, stoklar veri alınmış. kişi başına düşen finans kapital miktarı olarak 100 bin doları baraj olarak almışlar. yani bu miktarın üzerinde olanlar emperyalist hiyerarşinin en tepesinde konumlanıyorlar.toplam kişi başına düşan finans kapital miktarı 100 bin doların üstünde olan ülkeler arasında abd, kanada, batı avrupa ülkeleri, japonya var. rusya'da ise bu miktar 11,726 dolar değerinde oluyor. rus mali sermayesinin dünyadaki temsilcisi sberbank ise 2014'te avrupa'nın en büyük üçüncü, dünyanın da en büyük 33. bankası olmasına rağmen dünya pazarlarında belirleyici bir rol oynayamıyor. son dönemde sberbank'ın yaptığı, "tataristan'da islami usullere göre banka kuracağız" açıklamasına bakarsak daha çok ve öncelikle iç politikada siyaseti düzleme aracı olarak kullanıldığı sonucuna varabiliriz. her ne kadar dış politikada zaferler kazansa da rus ekonomisinin durumu bu zaferler tarafından örtülemeyecek kadar kırılgandır. bunun için belki de gelecekte muhtemel rus islam'ını "önce kendimizde deneyelim" demişlerdir. kim bilir? öte yandan zaten kadirov ise bir tür rus islamcılığını temsil etmektedir. zira kafkasya'da nakşibendiler ile kadiriler güçlüdür. kadiri tarikatı için ise " rus islamı"nı temsil ediyor diyebiliriz. türkiye'de kadiri tarikatına bağlı olan haydar baş'ın rusya ile ilgili söylemler, rus islamı'nın türkiye'deki şubesi olma ihtimalinin yüksekliğini gösteriyor. ancak, bütün bu verilere bakarak rusya'nın, şimdilik, emperyalist hiyerarşide alt noktalarda olduğunu söyleyebiliriz.

3. madde ise emperyalizmi sömürgecilikten ayıran en temel özelliktir. sömürgecilikte meta ihracının önplanda olması emperyalizm döneminde ise esas olanın sermaye ihraci olması en temel farktır. rusya'nın bu konuda nerede konumlandığını anlamak için verilere ihtiyacımız var.roger annis'in truthout adlı bir sitede çıkan yazısında "cia factbook"'tan aldığı veriler şunları söylemektedir; 2012'de rusya'da doğrudan yabancı yatırımların miktarı 498 milyar dolar değerinde iken rusya'nın sermaye ihracı 387 milyar dolara denk geliyor. rusya'nın yaptığı sermaye ithalatının sermaye ihracından daha fazla olması bir yana ekonomisinin temel olarak doğalgaz, enerji gibi meta ihracatına dayandığı biliniyor. her ne kadar savunma sanayi alanında sovyetler birliği'nin bakiyesini kullanarak atılım yapsa, bunları özellikle eski sovyet coğrafyası'na ve asya-pasifik ülkelerine ihraç etse de, lada gibi arabaları üretse de bunları başka pazarlarda kullanmadığı için bunlar ekonomisinin temel yapısında şimdilik bir değişiklik yaratmıyor. kaldı ki bu pazarlarda da tamamı ile hakim değil. örneğin türkmenistan ordusu'ndaki bir komutan trt'ye verdiği röportajda silahların %60'ını rusya'dan, %40'ını ise abd'den aldığını söylüyor. bunun yanında çin'in de bu bölgelerde etki alanını genişletmeye çalışması, örneğin en son kazakistan'da tarım arazilerinin çin'li şirketler tarafından kiralanması, tacikistan'a asker göndermesi daha fazla dikkate alınması gereken gelişmelerdir. en son bir rus yetkili çin ve rusya'nın çıkarlarının ipek yolu'nda kesiştiğini söylese de kapitalizmin doğası gereği bir noktadan sonra rus çin çekişmesi yüzünü gösterecektir. elbette işbirliği ile beraber sürecek olması bir çelişki değil, diyalektiğin konusudur dolayısıyla çin bu açılardan incelenmeyi daha çok hak etmektedir.bitirirken şunları söyeyebilirim, bulabildiğim veriler her ne kadar 2012'ye ait olsa da 4 sene içinde büyük bir değişikliğe uğradığını düşünmemiz için bir neden bulunmuyor.

4. madde için de rusya için pek fazla söylenebilecek bir şey yok. çünkü kayda değer ölçekte uluslararası tekelleri bulunmuyor. bağımsız devletler topluluğu olarak bilinen eski sovyet coğrafyası'nda, bölgeyi parçalayan nato ülkelerinin at koşturur hale gelmesine rağmen balkanlar'da, son zamanlarda suriye'de, var olan enerji tekelleri ise büyük ölçüde dış politikada şantaj aracı olarak görev yapıyor. bunun yanında rus ekonomisinin bu bölgelere ham madde sağlamak gibi bir görevi de bulunuyor.

5. madde ise 4. madde ile bağlantılı. suriye, rusya için askeri üsleri ile iran-ırak-suriye boru hattı ile önemli olmasının yanında da bir " savunma hattı" teşkil ediyor. dünya emekçilerinde "insanlığın kurtarıcısı" olarak sempati kazanması da bu durumun getirdiği yanılgıdan kaynaklanıyor. dolayısıyla 5. madde açısından henüz bir paylaşımdan söz etmek vakitsiz olur. suriye'deki pyd ile ilişkiler aşağıda değineceğim üzere daha çok abd'nin oyunlarını bozmaya yönelik hamleler. kürt siyasetleri ile stratejik bir ittifak arayışından kaynaklanmıyor kanımca. bunun olamayacağını kendileri de biliyor. bütün bunların yanında bir ülkenin emperyalist olması salt sermaye ihracı ile de açıklanamaz. bunun için siyasi hegemonya da gerekir. yani "oyun kuruculuk" yeteneği, dünyanın hemen her bölgesine ekonomik ve siyasi müdahale yeteneği gerekir. henüz rusya böyle bir ülke değil. oyun kuruculuktan çok "oyun bozucu" yetisi var. ab'yi dağıtma girişimleri, balkanlar'da oynadığı rol, son zamanlardaki türkiye ile ilişkileri ancak bu ülkelerin burjuvazilerine abd ile ilişkiler konusunda bir koz sağlamasına yardımcı oluyor. zira, bütün bu enerji tekelleri tek başına bir siyasi güç kazanmasına yetmiyor rusya'nın. böylelikle abd emperyalizmi karşısında geçici bir denge oluşturuyor. ancak, rusya-çin hattında emekçilerin yer almaması için bu hattın emperyalist olarak adlandırılıp adlandırılmaması da bir şey ifade etmemeli bu ülkelerin de kapitalist ülkeler olduğunu ve yöneticilerinin burjuvazi olduğunu, burjuvazinin bütün kesimlerinin iliklerine kadar emekçi düşmanı olduklarını bilmek ve anlamak yeterli olmalıdır diye düşünüyorum.

son olarak troçki'nin balkan savaşları için söylediği "avrupa'lı emperyalistlerin güç ölçme denemesi. yakında bu bir dünya savaşına yol açabilir" minvalindeki sözleri, suriye ve ukrayna'da yaşananlara da, her ne kadar haklı olarak vekalet savaşları olarak adlandırılsalar da,ki balkan savaşları da bir anlamda öyle idi, yeni bir dünya savaşının arifesinde olduğumuz bir ölçüde uyarlanabilir diye düşünüyorum.