sayın doktor,

kuru soğuğu iliklerime kadar hissettiğim bir havanın ardından hastanenin sıcak bekleme salonunda terlememeye çalışıyorum. oturduğum koltuğun karşısında otomatik çay semaveri duruyor. çay... beni en çok sakinleştiren şeyin, topraktan yeşeren bir bitkinin işlenmiş hali olması sizce de düşündürücü değil mi? acaba bir çay yaprağını dalından koparıp dilimin üzerine yerleştirsem ve emsem, aynı hazzı alabilir miyim? karadeniz'in yüksek rakımlı çay bahçelerinde hayal etsem kendimi.. en üstteki, en kıymetli o çay yaprağını alsam ve işlenmemiş haliyle yine bana mutluluk vermesini arzulayabilir miyim?...

sizce de insan beyni, kurgusal mantığı oldukça kuvvetli ancak duygusal mantığı bir o kadar da dengesiz bir organ değil mi, sayın doktor? mesela o en kıymetli çay yaprağını, en saf haliyle hayal ettiğimde, işlenip demlenmiş hali kadar keyif almayacağımı bilmeme rağmen saf olanın, bozulmuş olana tercihini nasıl açıklayabilirsiniz?

düşüncelerim bir çay yaprağından insan doğasına kayıyor ansızın. gözlerimi kapatıp düşünmek istesem de bunları yazmak için onlara ihtiyacım var şu an.

hayatıma çoklar sığdırdığım ve bir o kadar da azlar yaşadığımı fark ediyorum, bu sıcak bekleme odasında. son anımıza kadar istediğimiz her şeyi asla yapmış olamayacağımızı idrak etmek için fokur fokur kaynayan bir semavere ihtiyacım vardı sanki.

insan, doyumsuz bir yaratık, malesef. değer yargısı bozuk, saygısız, tatminsiz ve hiçbir şeyden memnun olmayan bir yaratık. dünyadaki en akıllı varlıklarız halbuki. bu acınası halimizi ise bir nedene bağlayamıyoruz.

telefonum bozuldu. tamirden almaya gittiğimde hiçbir şey yapılamayacağını ve içindeki verilerin kurtarılamayacağını öğrendim, çay içerken. çok üzüldüm. telefon için değil, günlüğüm haline gelmiş cihazın içindekilere bir daha asla ulaşamayacağım için. lanet okudum telefona. halbuki onun ne suçu var değil mi, doktor? ona haddinden fazla bilgi yükleyen, bu bilgiyi anlamlandıran ve bir hazine gibi saklayan ben değil miyim? yaradılış amacı iletişim kurmak olan varlığın anılarımı saklamasını istemem, benim hatam değil mi?

fotografik hafızama şükrederken buldum kendimi, sizi beklerken. gözlerimi kapadığımda görmek istediklerimi kanlı canlı görebildikten sonra... acaba gerçek miydi? görmek istediklerimi mi yoksa gerçekte olanları mı tasavvur ediyordu beynim? bu düşünce beni dehşete düşürdü. ya her şeyi olduğu gibi değil de kendi kurgumuza uygun hatırlıyorsak... en acısı ya hayatı kendi kurgumuza göre öyle yaşıyorsak... bir can hakkım daha var mı, sayın doktor ? çayı en saf haliyle içerken, kokusu ve tadını işlenmişine yakın duyumsayabileceğim?

masumiyeti özlüyorum, doktor.
tümünü göster