sayın doktor,

mesafeler iyidir. siz diyeyim ben size. koltuğa yatma işi zaten kalktı, onu biliyorum; ancak lütfen volta atmama izin verin. hem niçe de dememiş mi?

" sadece yürürken aklımıza gelen düşüncelerin bir önemi vardır" diye? malum, afili sözlere yaslanmak fena durmuyor bu devirde.

sizin piriniz freud şöyle diyor:

"hastalarıma katartik bir sağaltım aracılığıyla yardım ya da gelişme vaat ettiğimde sıklıkla şöyle bir karşı çıkmayla yüzyüze gelmişimdir: 'eh, siz kendiniz bana hastalığımın belki de koşullarım ve yaşam olaylarımla ilişkili olduğunu söylüyorsunuz. bunları hiçbir biçimde değiştiremezsiniz. o zaman bana nasıl yardım etmeyi öneriyorsunuz?' ve ben de şu yanıtı verebilmişimdir: hiç kuşkusuz yazgı sizi hastalığınızdan kurtarmayı benden daha kolay bulurdu; ama sizin histerik acınızı sıradan bir mutsuzluğa dönüştürebilsek çok daha kazançlı olacağınıza kendinizi inandırabilirsiniz. sağlığına kavuşmuş bir zihinsel yaşamla bu mutsuzluğa karşı daha iyi silahlanmış olurdunuz."

bütün bir psikolojik seleksiyonumuzun özeti gibi geliyor bu satırlar bana. histerik acının, sıradan bir mutsuzluğa dönüşümü. hatta, daha genel anlamda yaşamdaki genel örüntümüz. acıları, mutsuzluklara dönüştürüp, mutlulukları biriktirerek ilerlemek.
şöyle bir oyun bulduk: eleştiri oyunu, bu da fena olmayan bir katartik sağaltım sağlıyor doktor. x bir başkayı eleştirerek arınmak. şimdi ben de, x bir başkayı eleştirip katartik bir sağaltım sağlayanları eleştirerek katartik bir sağaltım sağlıyorum. şikayet sözcüğü belki daha doğru olur. öyle ya da böyle sike sike ya da seve seve oynadığımız bir oyun.

kendimden çokça bahsetmeme gibi bir kararım var. "herkes kendi türküsünü söylüyor; kendi türküsünü hafif dokunaklı" ya, safları sıklaştırmanın alemi var mı? o zaman neden mi buradayım?

size elektrolikid sinek kovuculardan bahsetmeme izin verin. birkaç gecedir kendisine karşı özel bir yakınlık hissediyorum. cihaz, anlayabildiğim kadarıyla şöyle çalışıyor: çaktırmadan, ince ince sinekleri ortamdan uzaklaştırıyor. görece uyanık olan sinekler, açık bırakılan bir kapı ya da penceren kendileri için daha güvenli olduklarını düşündükleri ortamlara kaçarken, daha az uyanık olanları deliriyor. deliren bir karasineği izlemenizi şiddetle tavsiye edebilirim. oradan oraya amaçsızca uçup, kendisini duvarlara vurmak, yerinde duramamak, normal bir karasineğin davranış düzenine ve ritmine aykırı hareketlerde bulunmak... benim gözlemlediğim birkaç "etki" bu şekilde. pek tabi, kolayca "etkisiz" hale getirilebilir olmaları da neden-sonuç zincirinin sondan bir önceki halkası. sineksiz bir ortam da mutlu son. sorum şu olacak sayın doktor:

karasineklerin ve gözlemcinin, bu durumda ben oluyorum, doğal seleksiyonun asgari düzeyde işlediği koşullar altında, hayatlarına devam ettiği bir ortam düşünelim. bu varsayım altında, acaba sineklerin elektrolikite karşı bağışıklık kazandığı, kendi histerik acılarını sıradan bir mutsuzluğa dönüştürüp odanın içinde temel işlevlerini yerine getirebildikleri bir durum oluşturmak mümkün müdür?

kimse kimseye gül bahçesi vadetmediği için, ben de kendi bahçemi sineksiz idame ettirmek istediğimden kaynaklı elektrolikiti fişten çekmiyorum. sinekler de elektrolikiti etkisiz hale getirecek bir evrimsel akla ulaşamadıkları için...

öyle yani...

basit analojiler bizi bir yere götürmez değil mi? olsun. şöyle ilerletelim sohbetimizi: sanıyorum siz de zaten bu noktaya geleceksiniz. bu hikayedeki karasinek ben olayım. ama elektrolikitli ortamdan ara ara kaçmayı beceren ara ara da bilerek ya da bilmeyerek o ortama geri dönen bir karasinek olayım. bana elektrolikitsiz bir ortam da vadedemeyeceğinize göre...

lütfen bu seansta bir sigara yakmama izin verin. teşekkür ederim. sigaranın içilemediği volta da zaten pek olası görünmüyor. siz de mi içeceksiniz. şimdi sizi daha fazla sevdim.

ama sanırım seans bitti. olsun varsın.

görüşmek üzere,
m.
tümünü göster