dün gece yemyeşil bir rüya gördüm, gözlerim kapalıydı ama gördüm...yattığımda yanıma aldığım derin boşluğu annemin sıcacık göğsüne bıraktım, yemyeşil çimenlerin üstüne. sonra uykuyla uyanıklık arasında kendime "yaz bunları " dedim ama uyku ahh o beni esir alan uyku bırakmadı ellerimi yazayım; sabah gün ışığı aldı gecenin bütün sihirini. şimdi tekrar karanlık çökmeye başlarken hatırladım rüyamı. yazdığım bu sıradan cümleler değil elbet anlatmak istediklerim bunlar sadece durum bildirmesi. şimdi bu satırları yazarken gözlerimi hafifçe kapadığımda tekrar gidebileceğim kadar net bir rüya. bir ümit...

gece yatarken son kez şu satırları okumuştum...

"bir anlık mesafede ayın on dördü gecenin içinden nasıl geçerse, öyle aydınlandı züleyha'nın yüreği. öyle doğdu rüyasının içindeki rüyasında züleyha'nın güzellik güneşi.
züleyha kendini attı, uyandığında yüreğinde bir çarpıntı. bir üfürme kalbinin tam ucunda. bir ürperti saçından topuğuna. bir hatırlama. ama görülüp de unutulmuş bir rüyayı hatırlamaktan daha farklı bir hatırlama.

dedi: bu ne tanışıklık! kimsin ey, in misin cin misin? çık yollarıma benim sen ey, ne'msin bileyim. iste yollarımı ömrüne sereyim. iste ömrüne ömrümü vereyim. bu ne tanışıklık ama, bildir bileyim.

hissetti: uzak bir hatıradan kalbine, kalbinden bütün vücuduna ve ruhuna dolan bir tamamlanma. bütün boşlukları doldurarak yatağına akan bir su. bir yarımın, bir bütünü oldurmak üzere bulduğu öbür yarımı.

bildi: yarımını bulmazsa eksik kalacaktır. bu suretin yollarıyla birleşmezse ömrümün yolları, içindeki boşluklar dolmayacaktır.

kapadı gözlerini züleyha, gözlerinin önünde omuzlarından akan saçları, bir derin kuyu gözleri ile güzelliğin çöl güneşi.
açtı gözlerini züleyha, suret aynasını aldı eline. baktı. gözlerinde, rüyasında gördüğü güzelliğin gözleri. tamam, dedi, bildim seni. bulmak kalıyor geriye. bilmem bana ne zaman geleceksin? ama bana muhakkak ki çöllerden geleceksin."