(üç)

kelimelerin dünyayı değiştireceğine dair tuhaf anı. kızın kafede bana bahsettiklerinden hatırladığım kadarıyla.

kız, arkadaşına olağan seslenmiş. demiş ki, "beraber üzücü bir olay yaşayanlar asla birbirlerinden ayrılmazlar." beraber üzücü bir olay yaşamak üzere dehşetli yola çıkmışlar. 9 yaşındalarmış ve aşıklarmış.

iki gün boyunca başlarına kötü bir olay gelmeden yürüdükten sonra yolun kenarında bir kediyi ağlarken görmüşler. kedi bunları farkedince, anlaşıldığı kadarıyla, ağladığı gözükmesin diye sırtını dönüp üçgen bir tarlaya kaçmış. peşinden gitmişler. tarla mısır tarlasıymış. kediyi kahverengi olmasında ötürü kolayca bulmuşlar. kedinin petunyanın taç yapraklarından örülü bir tasması varmış. üstünde sahibini adresi yazılıymış.

"buraya üç gün uzaklıkta" demiş arkadaşı. "gidelim" demiş kız, "dünyada dayanamadığım birşey varsa o da bir kedinin ağlamasıdır."

üç gün boyunca başlarına üzücü birşey gelmeden çok sarı yürümüşler. kedinin sahibinin tuğladan evini bulmuşlar. kapıyı çalmışlar. kapıyı çaldıktan sonra kızın aklına daha önce gelmesi gereken birşey gelmiş. daha en başında kedinin fikrini sormaları gerekliymiş.

çocuk, "kediye soramazsın ki geri dönmek istiyor mu diye" diye çıkışmış. "artık çok geç kapıyı çaldık bir kere"
"ya geri dönmek istemiyorsa" demiş kız. "kaçalım buradan!"

ikisi de yalanıp duran kediye bakmışlar. bir işaret beklemişler. kedi bu konudaki fikirsizliğini sürdürüp, yalanmaya devam etmiş. kaçıp gizlenmişler. kedinin sahibi beyaz tenli muhteşem güzellikte bir kadın kapıya çıkmış. kız, onun bugüne kadar gördüğü en güzel kadın olduğunu düşünmüş. biraz bakınmış etrafa. kimse olmadığını görünce, evlatlarını iyi eğitmemiş anne babalara kıpkırmızı bir küfür etmiş. içeri girmiş.

ne yapacaklarını bilmez bir halde üç gün boyunca kediyle beraber saklandıkları yerde kalmışlar. karınları acıktığı zaman, arkadaşı fırlayıp çevredeki çeşitli ağaçlardan dut ve armut toplayıp getiriyormuş. bir de sadece bir kez dut ve armut yemekten sıkıldıklarında bir fırına gidip yarım ekmek çalıp getirmiş. "yarısı üçümüze de yeter, yarın yine acıkırsak kalan yarısını da çalarım" demiş. ama bir daha çalmasına gerek kalmamış.

üçüncü gün sonunda saklandıkları yerden çıkmışlar. hala kediyi ne yapacaklarını bilmiyorlarmış. kız kedinin dile gelip, ne istediğini söylemesi için tanrı'ya dua etmiş. tanrı pek oralı olamamış.

arkadaşı kıza sakin sakin gülmüş. "saçmalama" demiş, "tanrı olmayacak duaları kabul etmez"

kız buna dehşetli bozulmuş. "öyleyse niye var?" demiş.

arkadaşı daha 9 yaşında olduklarını, buna cevap verebilmek için yeni doğmuş olmaları gerektiğini söylemiş.

kız duasını tekrarlamış. "tanrı'm. şu kediciğe kelimeler ver. ver ki ne istediğini bilelim. bunu herşeyden daha çok istiyoruz. amin"

arkadaşı da "amin" diye tekrarlamış.

olur da kedi konuşur diye oralarda dolaşmaya devam etmişler. bu dolanmaları beş gün sürmüş. kedinin konuşmayacağı artık iyiden iyiye anlaşılınca, arkadaşı "hava kararıyor. artık eve dönmeliyiz. annem kızar." demiş. kız ona hak vermiş. "benim ki de" demiş. "yemeği koymuştur bile."

kız o an, büyüyünce bir bilimkadını olup canlıların kopyasını çıkartacak bir makine icat etmeye karar vermiş. böylece kediyi kopyalayıp, birisini sahibine geri verip, birisini de onu ağlarken buldukları yere bırakabilecekmiş. "bilimin üstesinden gelemeyeceği hiçbirşey yoktur" demiş. "peynir sandığımız aya bile ayak bastık biz."

arkadaşı "ben onu hiçbir zaman peynir sanmadım ki" demiş.

"peki ya kediyi ne yapacağız? geri götürsek olmaz, sahibine geri versek yine olmaz. kopyalıyıcıyı da henüz icat edemem. henüz 9 yaşındayım" demiş kız.

"öldürelim"demiş arkadaşı. "en adaletlisi bu"

"haklısın" demiş kız. "nasıl öldüreceğiz?"

arkadaşı "kediye soramayız" diye cevaplamış. "ağzından tek kelime çıkmıyor haylazın"

"hemen bir bilim kadını olmam lazım" demiş kız. "bir kediyi bile öldüremiyoruz."

"aklıma bir fikir geldi."demiş çocuk. gitmiş yere bir bıçak, bir eldiven, bir taş, bir de uçurum koymuş. "bıçağa giderse karnını deşeriz. eldivene giderse boğarız. taşa giderse kafasını ezeriz. uçuruma giderse uçurumdan aşağı atarız."

"çok güzel bir fikir" demiş kız.

kız kediyi kucağından indirmiş. kedi bıçağa gitmiş. etrafında kahverengi kahverengi dolaşmış durmuş.

"tamam" demiş arkadaşı. "karnını deşiyoruz"

bacaklarından tutmuş kız. çocuk bıçağı kedinin karnına saplamış. kedi oracıkta ölmüş. hemen bir mezar yapıp gömmüşler kediyi. başına da bir taş koymuşlar. arkadaşıyla beraber ölene kadar her sene oraya gelip mezarı ziyaret edeceklerine dair birbirlerine söz vermişler. eve geri dönmüşler.

kız her sene mezara gidip, "kelimelerin olsaydı ölmezdin" diye ağlıyormuş.

kelimelerin dünyayı nasıl değiştirebileceğine dair güzel bir anı bence bu. dizlerini newton'un beşiği gibi birbirine vurduran bir kızın bana anlattığı güzel bir anı. tam olarak neresinde dünya değişiyor bilmiyorum ama güzel ve üzgün bir anı bu.
tümünü göster