sevgili still,

ne zamandır sana bahsetmek istediğim bir kaç konu var. uygun bir zaman, çalışmak için uyanık kalınmış bir gece ve sabaha çok da az var. tabii, bir de ankara nın kasveti var. sevgili still, kulaklarımda ne zamandır dinlemediğim bir adamın sesi var. ne zamandır arayıp bulamadığım gecelerden biri, hani geçen hiç de memnun olmadığını söylediklerinden. işte mevsimimizdeyiz ve kafam bir dünya kadar ayık ve tabii çorba.

bir ara sonbaharı kaçırmışım. şimdi kış ama bu da fena sayılmaz. zaten bunları konuşmuştuk; ama ne de olsa sonbahardan bahsetmem gerekirdi yine. aslında keyfim yeterince yerinde ve ne kadar uzun süredir başka bir şeyin içinde olduğumu bilsem de, çıktığımdaki yine bu ben ve yine bastırınca acıyor dediklerim, ve bastırma o zaman dediğimiz ben.

kafam bir dünya kadar ayık ve bulanık. bütün hücrelerimle nefes alıp boğulmak diye buna derim ben. en son ne zaman güneş doğarken ayıktım ki? bahse girerim dünya koca bir fiyasko ve yeterince yaşanılası bir yerdir. sanki bir gece yazıştıklarımızın üzerinden fazla bir zaman geçti, sanki o gece taksim de yürüyeli uzun bir zaman oldu. ne kadar anı toplayıcısıysam o kadar da unutmadığım kesin. ama yemin ederim, konuyu kaçırıyoruz, biz insanlar. cüzdanımız çalınınca hala üzülüp kahrolabiliyoruz, ya da bilirsin işte başka şeyler.

işte birkaç saat önce dümdüz bir kafayla bir bara girdim, kendime bir bira söyledim, sonra çıkıp yağmurda biraz ıslandım. hepsi bu kadar ve dümdüz şeyler. yine de biz insanlar, karmaşanın içinde boğulmadan edemeyiz. ne de olsa insanız. aynı hataları bin kez yapıp bin kez de pişman olabiliriz. hep, ama hep elimizde kalanlar zaten her zaman yanımızda taşıdıklarımız olduğuna ve zaten biz de ancak o kadar insan olabildiğimize göre uğraşmamızın manevi bir değeri de olmamalı. bir ara z nin de değindiği gibi, biraz bas ve davul gürültüsü ve cebimizde biletler. ondan sonra bizi kim anmayacaksa da anmasın, tanrı aşkına, ne önemi var.
tümünü göster