bakırköy emniyet müdürlüğü'ne girdiğinizde duvara asılmış janjanlı bir tabela göreceksiniz, sakın şaşırmayın ("gemlik'e doğru denizi göreceksin, sakın şaşırma" şeklindeki haiku'dan esinlendim çok fena). gerçi başka emniyet müdürlüklerinde de vardır belki ama bütün emniyet müdürlüklerindeki tüm tabelaları görmedim. neyse zaten konuyla dolaylı olarak ilgisi var. bu siteyi gerçekten sevdim, ilk cümlede tanım yapmak gibi bir tatsızlık yok. asıl mevzuya istediğim yerden giriyorum. şu satırları okuyorsanız zaten amacıma ulaşmış durumda sayarım kendimi...

yukarıda bahsi geçen tabelada mustafa kemal atatürk'e izafe olunan bir cümle var:
"polis, asker kadar disiplinli, hukukçu kadar hukuk adamı, bir anne kadar şefkatli olmalıdır."

sözün kullanım amacı belli. zaten atatürk'ün en çok bu yönüne hastayım. kumandanlığını solda sıfır bırakır bence. her meslek dalıyla ilgili harika sözleri var. "berberler en asil duygunun insanıdır." gibi bir sözüne rastlamadım ama berberine de muhakkak böyle bir söz etmiştir. ruhu şad olsun. berberinin ruhu da. ismi lazım değil (viski adlarına benzediğini söylemekle yetineyim) bir amerika başkanının berberleri ihya eden (çünkü berberler bu sözün içeriği bakımından sarkazmdan da anlamazlar) bir sözü mevcut: "ülkeyi en iyi şekilde yönetebilecek insanların berberlikle vakit kaybetmesi ne kadar acı" gibi bir şey. atatürk'e izafe edilen söz, yerlerde sürünen polis itibarını yerden kaldırıp çocukların ulaşamayacağı bir yerde muhafaza altına almak için söylenmiş. gerçi sonradan deforme olmuş, "disiplinsizlik, hukuksuzluk ve şefkatsizlik" size televizyonda izlediğiniz birtakım görüntüleri çağrıştırsa yeter. fazlasından bahsedip de 'devletin emniyet teşkilatını alenen tahkir ve tezyif etmek' suçundan, nam-ı diğer 301. maddeden soruşturulmak, kovuşturulmak, savuşturulmak istemem doğrusu.

oh be, başlıktaki mevzudan ne kadar uzaklaşırsam kendimi o kadar özgür, tanım yapmadıkça da anarşist ruhumu tatmin etmiş gibi hissediyorum.

bu veciz söz amacını aşmamıştır belki fakat sözü sahiplenen sadece polisler olmamış, söz havada bir virüs gibi yayılarak (ee, tutunamayanlar'da ne denmiş: "düşünceler göklere yükseliyor, vücut toprağa bağlı") vatandaşlara da sirayet etmiştir. sonra da analizm dediğimiz bu ekol ortaya çıkmıştır. düşünmek için var olduğu unutulan beyinler saç diplerinden sızan su zerreleriyle peyderpey pas tutadursun, anüsleri ile analizde bulunan insanlar bu ekolü doğurmuştur. böylece adları 'anüsten doğuran' olarak tıp literatürüne girmiş, şimdi hatırlayamadığım latince bir isim de almıştır. bizim mevzumuz latince değil. türkçe de değil. türkiye'nin gündemi:

mevzu uzmanlık istiyorsa hakimin bilirkişi marifetiyle mevzuu çözümlemesi gerektiği envai çeşit usul kanununda genel geçer bir kuraldır. hukuk da bir uzmanlık işi ki, ırgat pazarlarından ırgat toplanır gibi (burada katiyen ırgat tabir olunan insanlarla istihza edilmemektedir, vurgulanan hukukun ihtisas isteyen bir iş sahası oluşudur) hakim-savcı toplanmıyor. hukuk fakültesi bitirenler çok çetin bir sınav ve eğitime tabi tutularak hakim-savcı oluyorlar. elbette bu, onların hataya düşmeyeceklerini, ihtiraslarını, önlerine gelen ihtilaftan üstün tutmayacaklarını garanti edemez. fakat burada asıl değinilmek istenen, sıradan vatandaşlarımızın sürdürülen soruşturmalar ve açılmış ve görülmekte olan davalarla ilgili giriştiği analizlerin vehametidir.

evet, tablo vahimdir. hukuk, belki de dünya hukuk tarihi (ulan böyle bir tarih türü mü var, bari siyasi tarih deseydin demeyin, ne söylemek istediğim gün gibi ortada) göz önüne alındığında ilk defa bu kadar ayağa düşmüştür. girişilen hukuki işlem kimin menfaatini zedeleme ihtimali taşıyorsa o kesim, işlemi yapanın hukuktan anlamadığını, yaptığı işlemin hukuken kabul edilebilir tarafı olmadığını haykırmaya başlıyor. sormak lazım bu insanlara:
hangi ara savcılıktan tekaüt oldun beybaba/hanım teyze?
hangi ara meslekten el etek çektin?
"hukukta hiçbir hükmün kesinlik taşıyamayacağı" gibi evrensel ve felsefi önermeyi hangi ara unuttun, hukuk fakültesi bitirdiğin halde?

verecek cevapları yok. çünkü hukukla uzaktan yakından alakaları olsa, anüs vasıtasıyla analize girişmeden evvel anüslerinin yaklaşık bir metre üzerindeki beyinlerini çalıştırıp temkinli davranırlar. bilmedikleri konularda atıp tutmazlar. hakkında gizlilik kararı verilmiş bir soruşturmayla ilgili olarak yargıtay kararları üretmezler anüslerinden. daha savcı iddianame düzenlemeye yetecek kadar delil toplamamışken "yahu o altın kalpli insan suç işler mi, bu nasıl hukuktur, adalettir?" diye veryansın etmezler.

gündemde hukuk bulunduğu için bu örnek verilmiştir. yoksa yarın bir gün olur da tıp bilimine ilişkin bir mesele gündemin tepesine oturur, o zaman da herkes tıp profesörü kesilir başımıza...