hiç uğraşamayacağım tahlilinle, o size kalsın. acayip keyifliyim zira.

bayram bitmiş, bayram boyunca yapılacak işler dediklerimin yarısı elimde patlamış, sevgilim, elin oğluyla el memleketine gitmiş, fırat ayrı dert öyle tasalı falan iki paragraf daha çevireyim de yayınevine yüzüm olsun havasındayken...

bayiden geldim, evde bir telaşlar, babam telefonla yer tarifi, bir şeyler ediyor, belli gidici adam. hayır, şu saatten sonra manita yapsa banane de öyle birisi de değil. dedim içimden "erkek milleti değil mi, en yere bakanı fırsatını bulunca..." günahını almışım. senin adam, cumhuriyet yürüyüşü yapacakmış, bir kırmızıyı yolda köklemişim ya, olayın da gazıyla ne saydırdım:

- baba, hava karardıktan sonra korsana giriyor yalnız! bak o yüzden saatleri erkene aldılar, bak yasaya, direk korsan onun adı!

- baba bak, baba, sen mi kurtarıcan memleketi, hepsi gider sen kalırsın bir başına!

- hayır, devletin polisine taş atıyosun, panzerini burkuyorsun, iyi de kimin cebinden çıkıyor, gene halkın. cık cık cık!

daha neler neler... yarım saat direk klişeye bağlandım, jeton takılmış gibi devam ediyor, sesler ışıklar... sonra sıkıldım haliyle.

yalnız bir ara, tam çıkacakken, ben de üçüncüyü devirmişim, geldi odaya, bu kıyafet nasıl diye soruyor. şaşırdım, acıdım da biraz. dur ya dedim, gittim, içerden yelek vardı, deri, kalın ama terletmez, onu çıkardım, bayrak sopasını benim odadaki meşhur alimünyum boruyla değiştirdim, cebine limon sıkıştırdım.
gururluyum gençlik, oğlunu eyleme göndermeyen aile ekolüne yeni bir soluk getirdim, limonu tam anlamadı ama artık bazı işler de pratikte hallolur.