boncuk boncuk gözler. gözünü aç, herkes var. kapat, hiç kimse yok. aç ve kapat. tekrar ve daha yavaş yap. bunu neden yapar ki bir insan? harcayacak bozuk zamanları vardır, ya da keyfinden kahyalar yaratmak için.

gözlerini aç ve kapat. sanki iki farklı yer arasında gidip geliyor zihnim. kapılar açılıp kapanıyor. zorluyorum da böyle hissetmek için. çünkü kapılar gerçek!(vay be, bir boncuk bulundu)

oysa kapılar olmamıştı sanıyordum geçtiğim aşklarda. olmamıştı çünkü önce kapıları yaktım duvarları yıkmadan. ama bazı şeyler sonradan öğreniliyor, zamanından önce anlaman mümkün olmuyor. sonra fark edersin ki bazı kapılara güç işlemiyormuş, açılırsa girersin, açılmazsa ya açılmasını beklersin ya da defolursun. olmadı ölürsün o kapı uğruna. öldükçe kapıları yıktığını sanırısın. debelenip durursun. bu debelenmeyi bir zafer sanırsın, oysa sen ölüyor, kapı güçleniyordur. bende de var öyle bir kapı. oradadır hayatımın kıymetleri. ne zaman başıboş bir rüzgara uyup o kapıya dayansam, kapı her zaman açılır. açılacağını bildiğim için gitmiyorum, bu konuda hala samimi olduğumu sanıyorum. ne muhteşemdir ki her seferinde açılır. üstelik elimde bir ihtiyaç listesi de yok, korkmasın kimse kapı eşiğinde kendini gördüğünde. ama elinde kendine dair olmayan güzellikler varsa bu eşikte sanırım biraz korkmalı herkes. zaten kapı o durumlarda üstüne kapanıyor. yoksa vay dünyanın haline, vay yaşayanların haline.(boncuk iki buaralarda bi yerde)

sonunda diyorum ki bir şeyi düşünmek o şeyin olmasına neden olabiliyorsa ki olduğunu varsaydığım çok olay var, dünya bildiğimizin dışında birçok harikulade kapı barındırıyor olmalı. yumuşak hayaller küstahça gelebilir tokat kadar sert olan gerçeğin karşısında. ama gerçeklerle zaten bir bok değilken yaşananlar, yaşayanlar, geriye ne kalıyor? melez bir şeyler olabilir mi? üçüncü boncuğu birlikte bulduk işte.