hayır, hayır. neden bütün yolları tek yöne dönüştürmekte bu kadar ısrar ettiğini anlamış değilim. bütün yollar tek yön ve hepsi senin kötülüğüne çıkıyor. içerisinde tanrı olan hiçbir cümle kurmamı bekleme benden. yok edebileceğin hiç bir şeye sahip değilim.

susuyorum, sen ise baştan çıkartıcı oyunlarına devam ediyorsun. fısıltılarının içinden sadece "kimse göremez" kısmını duyabiliyorum. duyulmaktan görülmeye geçişi başlatmışsın. elindekinin en iyisi bu olmalı. kapalı oynuyorsun, sen kapatmaya çalıştıkça benim açıldığımı göremeyecek kadar kendini beğenmişsin. duydum.
seni duymak senin olmaktı, değil mi?

peki ama seni görmek ne anlama geliyor? sanırım birkaç tahmin yürütebiliyorum. tahminler ve onun yarım kalan öngörüleri. yine de sormadan edemiyorum; seni görmek ne anlama geliyor? renklerin tarafsızlığına güvenmemelisin bence. ışığa bağımlılıklarını unutma.
seni görebilmek; en az senin kadar kötü olmaktı, bu korktuğum bir cevaptı. renksizliğin için ışığa ihtiyacım yoktu. her zaman korkutur ama hiçbir zaman değişmez bu. hayır, fısıltılarını duymakla kalmıyorum artık seni görüyorum.

biraz daha ileri giderek gözlerine bakabiliyorum. gözlerine bakabilmek kesinlikle senden daha kötü olmayı gerektirmeli.

hayır, hayır. ben senin yarattığın bir kötülüğe bulanmışım. fısıldamayı kesmelisin. sus, benim gibi. kötülük sessizlik giymeli. sessizlik ise yakamdaki bronşta şekillenmiş gör diye. yemin etmiş bir kavmin suskunluğuna gömülmüş kötülük. ve onu avuç avuç içiyorum. soluklandığımda ise yine o sessizliğe susamışlık. soluğumla çekiyorum kötülüğü, soluğumla bozuyorum sessizlik yeminini. görüyor musun ağzımdan çıkan buharı? peki damlayan salyalarımın sesini duyabiliyor musun?

hangisi kimde?
yaklaş.