vol: 2

"alıklık"

bir antonioni filmi, ne kadar karmaşık olabilir ki?

ondan evvel şundan bahsedeyim. çirkinin çok tuhaf bir huyu var, film izlemeden evvel bana da sorma ihtiyacı duyar, zorunluluktan ya da nezaketen değil. tuhaf olan da bu, bildiğin benle film izlemeyi seviyor. tuhaflığın tavana vurduğu zamansa, bana "iyi, kötü ve çirkin"i izlemeyi teklif ettiği zamandı. bir sebepten kibarca reddettim, şimdi anımsamıyorum. (havamı yesinler, amma klas cümle oldu.) sonradan birkaç kez daha sorduğu oldu, "çirkin", dedim, "izle sen, ben bir ara izlerim." "olmaz!" dedi. "neden?" diye sordum, "ben o filmi senle izlemeyi çok istiyorum" dedi. "neden ki?" dedim, gülmeden duramadım. "gülmee ya, istiyorum iştee..." gibi bebeksi nidalarla benzeşen saçma sapan bir yanıt verdi.

neyse, antonioni'yi anlatıyordum. çirkinin ısrarları sonucu film izlemeye başladık, bunu antonioni sevdası sarmış, "he, izleyelim madem." dedim, macera'yı (l'avventura) izlemeye koyulduk, filmin açılışından birkaç dakika sonra, roma'nın şu pek bildik meydanından iki rahibe geçiyordu. çirkinin gecikmeyen yorumu kelimeleri kifayetsiz kılacak cinstendi:

-aaa, roma'da o yıllarda çarşaflı kadın mı varmış?

+hııı? (valla inanamadım.)

-çarşaflı müslüman kadınlar mı varmış roma'da? çok şaşırdım.

+çirkin, rahibeydi onlar.

-aaa, öyle mi? ben de diyorum ne işleri var roma'da?

+...

bir ara, işte yukarıda bahsettiğim aralar, film izleme seanslarımız pek yoğundu. bir gün de visconti'nin leopar'ını izliyorduk. prens salina, kendisine "kızınız yeğeninize aşık." diye haber eden rahibe, yeğeninin daha zengin birinin kızıyla evlenmesi gerektiğini, kendisinin mali olarak zor durumda olduğunu anlatıyordu ki, ben yerimde duramadım, "oha, adam yeğeninin önü açılsın diye kızının aşkını feda etti yahu." dedim, hırrı yedim. demez olaydım. o zaman şöyle bir şeyi duymayacaktım:

-haayıııırr, çirkiiin, öyle demedi, demek istedi ki: yeğenim kızımla parası için evlenmek istiyor.

"sakin ol", dedim, "gülme", dedim, "ama ağlama da" dedim kendi kendime ve kendimden beklemediğim bir sabırla açıkladım. "çirkin, adam prens ama sırf unvan var elinde, parası yok, yeğeni zengin bir ailenin kızıyla evlensin istiyor."

-aaa, öyle mii, ben neden başka türlü anladım ya?

+inan ben de bilmiyorum.

antonioni ya da visconti izlerken bunları yaşıyorsak, lynch, bresson falan izlesek halimiz nice olur, düşünemiyorum.

taner yıldız'ın sakalları her daim aklımı kurcalayan bir mevzu. hayır, "sakalsız erkek balkonsuz eve benzer" vecizine yüzde yüz katılan biri olarak sadece bu adamın sakallarının hukuki düzenlemelerle getirilen yasaklara dahil olup olmadığı merakı içerisindeyim. sakallı bakan olur mu, olursa da bu kadarı olur mu, bu adam devlet erkanından da olsa kamu görevlisi değil mi, lakin öte yandan bakanlar devlet memuru statüsünde değiller sanırım, öyleyse sonuç olarak sakalları hukuk engelinde takılıyor mu takılmıyor mu, derken, taner yıldız'ın sakalları sorununu hala çözebilmiş değilim velhasıl. diğer yandan meseleyi deşmenin alemi yok diye düşünmekteyim, zira kendisinin sakalsız pek tipsiz olacağı da bir ger... (lookism alarmı!) stop.

"konu taner yıldız'a nereden geldi ?" diye soracaklara, bir yerinden çirkine bağlanacağımıza dair söz veriyorum. bir sabah kahvaltı ederken, taner yıldız çıktı ekrana. özetle, abd'nin iran'a uygulayacağı yaptırımdan nasibini alacaklardan almayacak olanları ayırmak için yapılmış olan, muaf tutulanlar listesinde türkiye'nin adı geçmiyormuş. ancak taner yıldız, yine de iran'la ilişkilerini kesmeyeceklerini, doğalgaz alımına devam edeceklerini, bu yüzden abd'nin kendilerine yaptırım uygulayacağını da sanmadıklarını falan söyledi. çirkin durur mu, yapıştırdı soruyu:

-yani ne olacakmış, iran'a yaptırım mı uygulayacakmışız, ben anlamadım?

inanın açıklayana dek göbeğim çatladı. taner yıldız'ın imgesi gözümün önündeyken bile, çirkinin neden günden güne bu kadar alıklaştığı, taner yıldız'ın neden sakallı olduğundan daha çetrefilli bir sorun gibi göründü. fakat iki sorun üzerine de biraz daha kafa yormak niyetindeyim.

hiç hazzetmediğim bir huyum var. alıklık beni gerçekten sinirlendirir. gelin görün ki çirkine işlemiyor bu. hatta artık anaç bir merhamet geliştirdiğimi bile söyleyebilirim ona karşı. şu diyalogdan sonra, aksi imkansızdı zaten:

+kombiyi kısalım mı gece?

-ben anlamam ki hiç, eski evde pakize ilgilenirdi. (pakize: çirkinin eski ev arkadaşı) o gündüz işe giderken kapatırdı, ben de gündüz açmazdım artık, akşam işten gelince açardı kombiyi.

+ nasıl yani? o evde yokken sen soğukta oturuyordun, o gelince mi açıyordu?

-evet, ama, diyorum ya, ben çok anlamıyorum, işte o gündüz söndürürdü, gece yatarken de açık bırakırdı. pakize sıcak eve uyanmayı seviyormuş.

"ooh honeey!" diyerek bizimkini bir bağrıma basma refleksini güç bela yok ettim, hem de çirkinin pakize'yle yollarını ayırış hikayesi belleğimin başköşesine kurulmuşken. pakize'nin "bahçelievler'e taşınalım" temalı ısrarları sonucu kendisiyle yollarını ayırarak evden ayrılan çirkin, pakize'nin ayrılmaları üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen aynı evde kaldığı üzerinde hiç durmuyor. pakize'nin kendisini bir punduna getirip evden def ettiğini aklına bile getirmiyor. ona sorsanız kapıyı çekip gitmiş ve dahi "kızı yüzüstü bıraktım" diye pişmanlık bile duyuyor. oysa şimdi pakize, aynı evde, bir yere taşınmışlığı yok, çirkini çıkardıktan sonra sevgilisini yanına aldı, kirayı indirtti, iç güveysinden çokça hallice yaşıyor. tüm bunları pek hızlı bir düşünüşten sonra, "zavallı yavrum, sana neler yapmışlar böyle? alçak pakize, katli vacip pakize, geber pakize!" diye saydırırken, merhametle öfke arasında sekip durdum. tabii ki bunların hepsi içimde olup bitti.

dahası var demem gereksiz, şunu bilin ki konumuz çirkinse her zaman dahası vardır. pakize'yi ağaca asılmış bir ilandan bulan çirkin, pakize'nin çok iyi biri olduğunu, kendisine pekala korkunç bir insanın da denk gelebileceğini, bu yüzden epey şanslı olduğunu falan düşünüyor hala. bense, insanın başına pakize'den daha kötü ne gelebilir ki, diye düşünmekteyim. onca olan biteni dinledikten sonra düşünülebilecek tek şey de bu. onları da yeri gelince anlatırım.

şimdilik pakizelersiz zamanlar dilerim.
tümünü göster