mezgit en sevdiğim balıktır. bir tava dolusu mezgit koyun önüme, yerim. ama yok. adı kürtçe isimlere benziyor diye ırkçı balıkçıların gizli sansürüne mi uğruyor nedir, diğer türler gibi bol bulunmuyor. bana balık tutmayı öğretecek bir filozof da yok zaten etrafımda. hem ben filozofun birisi yanına gelsin de iki aforizmayla aklını alsın diye balık tutma pozlarında bekleyenini sevmem. filozof dediğin niçe gibi olur. google'a isminin ilk iki harfini yazıp çıkan sonuçlardan copy-paste yapmadan yazamamalısın adını. robi ne kadar basit halbuki. "cennet şurada ulan!" desem parmağıma bakar herkes. kader mader değil, anne-babanın isim koyma süreci sadece...

bilincin akıcılığı konusunda yaptığım bazı araştırmalar sonuçları itibariyle enteresandır. mesela real madrid dünyanın en pahalı kadrosunu kurup en iyi hocasını tutmuş olmasına rağmen mutluluğu tadamamıştır. hem bak sabancı'ya, o kadar parası var ama çocuğuna faydası yok. yine de, en azından şu kredi kartlarını kapatacak kadar mutlu olmayı ister her insan. ki kredi kartı dedikleri şey sevgili kardeşlerim, kapanmaz. yürekte bir yara gibi, kanar durur. istediğin kadar mezgit ye, nafile... niçe gibi kederini sayfalara dökersin. keder ki, en çok yakışandır beyaz sayfalara.

tanrı var mı? hem de hiç olmadığı kadar. sen istediğin kadar isyan et. ben mezgitleri yaratan tanrının adıyla konuşmayı bırakmayacağım. o tanrı ki, içimize dibi görünmeyen karanlık kuyuları sığdıracak gücün yegane sahibidir. o tanrı ki, lütfedip fenerbahçelileri bile yaratacak kadar engin bir mizah ve kudret sahibidir. kerem eyledim, söz söyledim. ola ki birinin yarasının kabuğunu koparmışımdır, af dilerim. benim zararım sadece, ve her zaman, kendimedir.
tümünü göster