size mihail aleksandroviç'ten bahsedecektim, konumuz buydu. ama işte hatırlarsınız ki bunun asıl nedeni de kendimden bahsetmek istememdi. bu kadar yolu nasıl olup da ilerleyebileceğimizi inanın ben de bilmiyorum. bir kere mihail aleksandroviç gibi birisini tanımanız için geçecek süre, üstelik benim onu anlatmada gösterebileceğim başarı epey müphemken... ah, dostlarım, dostlarım; belki o kadar olağanüstü birisi de sayılmaz ama mihail aleksandroviç kesinlikle sıradan birisi değildir. daha geçen gün köhne daireme gelip bana bir semaver getirdi. benim neden o getirmeden önce bir semaverim olduğunu bilmiyor musunuz? eh bu kadarı da sizin sorununuz olmalı.

fakat ben aslında -bildiğiniz gibi- yufka yürekli biriyim, sizi merakta bırakmayacağım. evet, bir zamanlar benim de bir semaverim vardı. dış cephesi kalaylı, kapakları ve musluğu bakırdan bir semaver. ne çok severdim onu, ne kadar zaman boyunca bu izbede bana yoldaşlık etmişti. ah bilseniz, yalnız kalmayı benim kadar hak eden bir insan daha olmadığının ve bu cezayı hakkıyla çektiğimin biricik tanığıydı o. tibet'in ve tayland'ın çin'e bağlanmadığı zamanlardan söz ediyorum takdir ederseniz. bu değişliklik, benim hayatımda önemli bir rol oynamadı kuşkusuz, fakat yazık ki semaverim için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. o aralar eliminde biraz sıkışık olması dolayısıyla onu emanetçi dükkanına terk ettim. ne çok üzüldüğümü tahmin bile edemezsiniz. tabii bunu yapabilmeniz için çaya olan düşkünlüğümü ve yalnızlığımdan bazen nasıl da sıkıldığımı anlatmam gerekiyor. kadim bir dost sayılırdı o semaver. hem öyle zamanlar olmuştu ki o semaverle ben birkaç dostun karşısına bile çıkmıştık. üstelik sadece mihail aleksandroviç de değildi ağırladığımız konuklar. fakat bunları başka bir zaman anlatmalıyım.

işte bir gün, mihail aleksandroviç, elinde bir semaverle çıkageldi. pervazları daha o zamandan küf tutmaya başlamış, son derece kirli görünümlü ahşap kapıma bir elin vuruyor oluşu benim için son derece heyecan vericiydi. üstelik bu sesler, yakından tanıma fırsatı bulduğum biricik insan mihail eleksandroviç'in telaşlı ve beklenti dolu vuruşlarını andırıyordu. bugün bile o anı düşününce heyecanlanıyorum. kalkıp kapıyı açmadan önce odaya çekidüzen vermem ve belki üstümü değiştirmem gerekirdi. başkası olsa kesinlikle öyle yapmayı tercih ederdi. fakat hatırlarsınız konumuz mihail aleksandroviç'in esin kaynağı olduğu tuhaf nezaket anlayışım, yani beni ancak bu şekilde ayırt edebilirsiniz değil mi? üstümdeki kirli ve eski pijamamla (ne yazık ki giyecek pek fazla giysim bulunmuyor) açtım kapıyı, odanın içindeyse her zaman olduğu gibi hiçbir değişiklik yoktu.

buna rağmen oldukça neşeli görünen mihail aleksandroviç'i iyi karşıladım denebilir. kollarına atılmadım tabii, ama hiç değilse hafif bir gülümseme ve tuhaf nezaketimi o zamanlar henüz bu kadar geliştirmemiş olduğum için bir parça hal hatır sorma. yanında getirdiği semaverin amacını ben daha sormadan o açıkladı, çay ve şeker de getirmişti. öyleyse odam yine eski günlerde olduğu gibi bir parça şenlenebilir ve üzerindeki kasvetten arınabilirdi. bunun oldukça hoşuma gittiğini itiraf etmeliyim.

fark ettiyseniz daha geçen gün olmuş bir olaydan bahsederken bile o zamanlar diyorum. çünkü benim bu satırları yazmama neden olan, anlatılacak bir şeylerim olduğunu fark etmemi sağlayan ve tabii hayatımı değiştiren olay o semaverin gelmesiyle başladı. bu yüzden ben ondan önceki bütün anılarımı çok uzak bir geçmişte bırakmışım gibi dağınık ve sisli görüyorum.

ama işte mihail aleksandroviç böyle bir insandır canım. hiç beklemediğiniz bir anda çıkagelir ve elinde bir semaver taşıyordur. onu daha nasıl analatabilir ki size? bu semaver benim emanetçiye bıraktığım semaver kadar güzel ve değerli olmamasına rağmen, çay demlemeyi pekala başarıyordu işte. tek sıkıntı, ona her baktığımda bir daha geri alamayacağım emanetçideki semaverimi hatırlamamdı. bana kalırsa mihail aleksandroviç de bunun farkındaydı. ve eminim, o semaveri getirirken aklında tek bir şey vardı: beni eski anılarıma sürüklemek ve hayatımı düzeltmek için adım atmamı sağlamak ya da beni eski anılarımla yüzleştirip mutsuzluğumu katmerlendirmek. bunlardan hangisiydi kafasındaki bilemiyorum, ama eminim aklından geçen yine de tek bir düşünceydi. dediğim gibi mihail aleksandroviç söz konusu olduğunda mutlaka bir amacı olduğundan emin olabilirsiniz. fakat henüz onu tam olarak tanımıyorsunuz, önce semaverin gelişiyle başlayan değişikliği anlatmalıyım size.
tümünü göster