kötü hava kötü bir zaman ve gitgide düşmekte olan yıldız, her gün parlaklığını bir parça daha kaybeden ama tırnaklarıyla dişiyle siperlerinde bitmekte olan cephanesiyle bir şekilde direnen modası geçmiş kıdemli bir er.

yaktığı gemileri keşke hiç yakmasaydım diyen dirayetinin ateşi neredeyse geçmeye yüz tutmuş ha bu gün ha yarın sönecek...

ne ileriye gidilecek bir mevzi ne geriye dönülecek bir liman, önü yokuş arkaşı yokuş. mevzi bok kokuyor havan mermilerinden delik deşik ha bün ha yarın çöktü çökecek.

bu kadar direnmesi bile mucize, çünkü siperdeki askerin savaşma gücü bitmiş, bitirilmiş.

allahın belası havacılardan destek yerine köstek geliyor, sırtından kurşun yememek için mehteran gibi iki bir geri daha çok yerinde tepiniyor.

nihayi zaferin geleceğine dair progapandalar mide bulantısından gayrı bir şey vermiyor. zaten hiç bir zaman nihayi zafere inanmamıştı başarının boşluğu diye bir şey var.

bir zamanlar yetenekleri vardı askerin ama şimdi sadece var-dı yani yok. yeteneklerinin zekatıyla yaptıklarının başarılarının mezartaşlarını taşımaktan sırtı kambur olmuş.

eh sıkıldım be...

ilk ölümle ne zaman tanıştım.

ufacaktım tefeciktim top oynamadım karnım ise hep zil çalıyordu ve evde ansiklopedi karıştırmayı dışarda top oynamaktan daha çok seviyordum.

altan erbulak'ın vefatı çarşaf çarşaf yayınlanmıştı gazetelerde. o vakit herşeyin bir sonu olduğu kafam denk etmişti.

hiç bir zaman bunu aklımdan çıkarmadım, çıkaramadım. ama bu pesimist olmama sebep olmadı.

bir çok cenazede bulundum bir çok kimseyi gömdüm. ama gömdüklerim bu dünyada benden daha eskiydi. bu bir doğa kanunuydu yeni hep eskiyi kovar.

eski arabanı satarsın yahut hurdalığa atarsın yenisini alırsın, bu kadar basit işte.

eh bunu kavradığım için bir çok şeye omuz silkip geçtim, mukadderat böylemiş diyerekten.

derken akranlarım tek tek mum gibi sönmeye başladılar, kimisi yaşamaya dayanamadı kimisi beş para etmez dünyaya bir nanik çekerek gitti çoğunu ise zaten ben yaşarken kendim öldürdüm, sadece soluk hayaller olarak kaldılar ve nihayet yok oldular.

gün günleri günleri kovaladı aylarsa ayları mevsim baharken hazan oldu bir baktım ki benden gençler malum sebeplerden dolayı takur tukur gitmeye başladılar.

o vakit durdum, semaya bakarak eteklerimde son bahar yapraklarıyla durmadım devinimi sürdürdüm arada kimselere çaktırmadan düşündüm, kendime de...

su sonuca vardım vadesi buymuş.

zaten bir zamandan sonra şüphelenmek ve kurcalamaktansa en basit gerçeklere -bir klişe olsa bile- salın limana sığınması misali sığınmak daha iyi.

düşlerindeki dünyayı hiç bir zaman olmayacağını global anlamı bırak kişisel olarak olmayacağını idrak etmek ve bununla yüzleşmek ilk başta zor geliyor insan alışıyor.

alışmadığımız ne var ki. cennetlerde yılanların olmasına ve yılanlardan beter saygısız kültürsüz ve terbiyesizlerin cirit atmasına, bir hiç olduğunu için için bilen ama çokmuş gibi lanse eden küçük adamların var olduğunu zaten biliyordum.

o küçük adamlara ne anlatsan hava gazı , koskoca wilhelm reich dinle küçük adam diye yırtınmış da köküne kıran sokamamış ben mi sokacağım? ama anlayabilene ne güzel kelamlar söylemiş reich;

'bu yüzdendir ki, kendi mutluluğunu aydınlıktan ürken bir gece hırsızı gibi çalıyorsun. "susturun şu adamı yabancı uyruklu o! diyorsun. bırak bu sözleri küçük adam! anadan doğma bir göçmensin sen. bu dünyaya bir rastlantı sonucu gelmişsin ve geldiğin gibi, sessizce gideceksin. neden bağırıyorsun böyle biliyor musun? korkuyorsun da ondan.'

belki ben de küçük adam oldum bunu kimse bilemez, ben bile...

o halde parlatayım osip mandelstam bir şeyler;

hala yaşıyorsun, yalnız değilsin daha -
o hala yanında, bomboş elleriyle
ve bir sevinç ulaşıyor ikinize de
geniş ovalardan, sislerin, açlığın,
uçuşan karların içinden.

zengin yoksulluk, görkemli züğürtlük!
rahat yaşa böylece, huzur içinde.
kutsanmış günler bunlar, kutsanmış geceler
ve emeğin şakıyan erinci, günahsız.

ne yazık o insana ki, kaçar gölgesindeki
köpekten ve dizlerini rüzgar biçer,
ve ne yoksuldur o insan ki,
hayatın paçavrasıyla bir gölgeye el açar.

fondaysa mozart'ın requiem makamından bir şeyler işte...
tümünü göster