bana iki satır yazı yeterdi, sen gelip kapıyı çaldın.

o güney ufuklarıdır uludağımın, bir türlü öğrenemediğim, kütahya'dan da bakmıştım halbuki. siz kendi gözleriniz ile görseniz bil keşişin dağını, kendi gözlerinize inanamazsınız, hem çiçekler de vardır bir sürü. siz gidebilseniz bile uzaklara -diyelim prag- bu kadar dağ göremezsiniz. ovamızdaysa şeftaliler, armutlar, sahi benim götüm armut kadar, ama lütfen ayılmayınız. prag'da bir mabette, bir kadın görmüştüm, çocuk taşıyordu kucağında -sözde babasız- benim payım olsa size benzetirdim, o kadar masum, güzel ve inanmayacaksanız da olsun: bakire. hem kesinlikle inanamadım, her yerinde prag'ın trenler dolaşıyordu, biliyor musunuz, sürücüsüz, başıboş.

katırlara altın yüklerlermiş, değerini bilememişler onlar kadınların

kadınların een tehlikelilerinin yanağı benliler olduğunu savlıyordu akgün akova, siz inanmadınız. sonra "sevdiğim kadın adları" serisini yazdı; ve hayret, sizinle hiç tanışmamış, benimse bir kangurudan başka benzediğim hayvan olmadı, ama emin olamadınız. sidney'i avucumun içi gibi bilebilirdim, on yılın dönümüydü, gene mi aşık olmuştum ne, gidemedim. siz on yıl mı beklediniz?

neriman köksal çeekmiş fosforlu cevriye'yi bu doğru, fakat göreemedim arşivlerde. hafif kaçmaza bir de siz çevirir misiniz?

dört rüzgarın yönü bellidir de bir ben öğrnemedim ne yan gideceğimi. hendrix'in gitarı kadar bağlıydım da daktiloma, bir sigara parasına sattım canımın içini; siz daha kesinlikle yoktunuz, ben de emindim -sizin yokluğunuzda- aşk şiirlerinin soyunun tükendiğine. esmer kızlar da sevdiğim oldu, evet, çokça da, evet, kesin genç ve körpeydi etleri, evet, belki zaten hiç yoktular, evet, ellerimde kaldı parmakizleri, evet, siz beyazdınız, evet, hiç değilse geceleri. daktilo f klavyeydi, demek ki pişman değilim, pişman olunacak bir dünya değil burası, parmaklarımda kalan sadece harflerin gizleri.

sofya, inkar etmeyiniz, beyazlığınızı ve akdeniz'e o ismi kesin sizden ötürü vermişlerdir.

payandalar kaymıştı, biz yoktuk, çökecek bir iskelenin olanca dehşeti altında işçiliğim, sizi hesaba katmamıştık. payandalar kaymıştı yerlerinden, deedim halbuki kaynakçılara, kendim çıkmadım üşendiğimden. hem ne vakit akşam olsa, ne vakit utam çağırsa 17 anahtar, bir tuhaf sevinç alıyor aklımı kalçalarınızdan dökülen.

turgut uyar dedim biliyorum da ben aslında süreya hastasıyım, ve tipsizim ya, o yüzden erotizmaya meraklıyım. siz aldırmayın, terbiye bile olurum, öyle diyorlar.
tümünü göster