kim sana bu kadar çirkin olmanı öğütledi ki, belki bir gün, bir kız seveceğin tutacaktı? kim seni bu kadar... sana demedim.

güzel müzikleriniz kadar keyiflisiniz, stacey kent'teen önce, vivaldi'den sonra, ya da hiçbiri hiçbirinden sonra değildir, ben zaten çok yanılırım. ilk yanılgımdan hemen önce, siz çağırmadan epey önce, ya da onları da sırasız edecek kadar yanılmış olabilirim. siz geene kahkaha atınız, ben hep salak kalabilirim. o otoyolu yaptıklarında çizme mi giyiyorduk daha ve benim ilkokulumda o çizmeler hep küçük deliklerden su alırdı. ne kadar da çok patlardı bisiklet tekerleri? eski şambrellerdn kaynak yaması kesilen zamanlardı, hiç sevişmezdik, siz de hatırlarsınız.

kedilerle konuştuğumu söylüyorlar, peki ama nasıl duyabilmişler?

bakın bunu yapalım; bir bardak su koyayım başucunuza, daha sabah olmadan yarısını içeyim. delilik bir iklim olsun, baharlardan önce, kışların uğramadığı, ya da hepsinden bile sonra, sizin kulak asmadığınız, eminim kesinlikle. bana kimse beceremedi, bazik elektrot yakmayı, siz öğretiniz. tırgovişte'de pazar kurulur cumaları, yalnız cumaları, nasılsa görmeden biliyorum, bana gösteriniz. hem hatırlattığınıza sevindim: renkli olmak zorunda değil ki genç kız elbiseleri. şarkılarınız kadar güzel geceleri, beni kim bu kadar çirkin etti ki? siz görmeyiniz, eminim lütfen.

bahar hep gelir, sadece biz unutuyoruz bu gerçeği

ortancalar renk renktir, dibine demir tozu koyarsanız beyazının, mavi mavi açar bir süre. siz benim ne olduğumu sanıyorsunuz, çiçekleri bilmem çok da demir tozuna aşinayım. ölmeden -mümkün olsa- bir avuç döküleyim ayaklarınıza. ayaklarınız bile beyazdır sizin, hiçbir paris sokağında geçmez adları, ben isimlendiririm. hem sesli söylesem bile kim aldırır ki? ortanca renklerinden biridir beyaz, düşünür müsünüz?

kalıp bir şarkı daha söylemek isterdim, ama hiç şarkı söylemedim ki

ben bir de kızılı seviyordum, işte tam oldunuz, eminim tamam. başka başka mesleklerim de var benim, anlatmamışlardır, çok güzel seyrederdim mesela sizi, o vakitler ne kadar utansam da, siz aldırış etmez gülümserdiniz. kaç kere geçtiysek kırıkkale'den, yoktunuz daha, dönüp bakmadım kırıkkale'ye. izin verirseniz, size bakacağım, izin verir misiniz? ayrıca ne çok virgülünüz var, bir kısmını kullanacağım. kızmayınız, lütfen, kızmayınız, eminim yalvaracağım.

küllükler bile, sofya, onlara bile adını bırakırım, hiç dökme ve eminim e mi?

bana adınızı söylemeseydiniz, hiç konuşmasaydım adınızla, o bana aldırış etmeseydi... tüm bunlar olmamış olsaydı bile, adınız benim olur muydu? çirkinliğim kadar benim oldu adınız, keşke bazen siz de olsaydınız.
tümünü göster