benim uykum hiç yoktu ki. hem siz de inandırıcı masallar anlatmayı deneseydiniz.

tanrı dünyayı yaratmış olamaz, doğurmuş olmalıydı ve yanılıp da kesin hayırsız bir kocadan. o sırada daha sizinle tanışmamıştık, tam emin olamıyorum, ilk ayışığı banyosundan önce de olabilir, azı dişlerimiz yeni yeni çıktıktan sonra da, hatta bu ikisinden diğeri, birinden sonra bile olabilir. bunların yaşandığına yine de eminim. tanık olacak kadar beklememiş olabilirim, mahkeme de olmadı kesin; sizin bileklerinize minik gözler çizdiklerini düşünmüştüm, bileklerinizdeki sihirin bir açıklaması olmalıydı değil mi? kimse görmemiş olmak mümkün değil ki! ikimiz birden orada olmalıydık, bana öyle gelmişti.

sizin kirpikleriniz dilek tutmak için dökülebilir arada, doğa yasası gibi, beni niye karıştırıyorunuz aranıza?

gördünüz eminim siz de, gördünüz, benim kadar büyümüşünüzdür de. karşı apartmanda cam siliyordu ya, huyu da değil üstelik, cam da içimden bir parça kadar griymiş, görmüşsünüzdür siz de. eteğini yukarı çekmezden öncesinden bahsediyorum, yanlışınız var, bence basmasıyla bir mesih daha doğuracak kadar annelik lütfundaydı. güneş vuruyordu, işte tam hatırladığınız gibi ve unuttuğunuz üzere galata köprüsü o zamanlar tam vaktinde, sabah ezanlarını beklemeden açılıyordu. yaktığımız kadar, gittiğimiz yandan, korktuğumuz sular, mavi hiç değişmiyordu da, sanki sizin kirpikleriniz daha açık renkti. bavullar eminim o zamanlar bile lacivertti.

kaldırımı sayıyorum belki, o da benim huyum, hem belki biraz takıntılı, basmıyorsam çerçevelere, ama sizin de okul yıllarında gözlükleriniz olmalıydı.

trenlerden sonra, ama kesinlikle henüz uçan daireler yapılmamıştı, kimsenin iyi şiirler yazmadığı bir dönem yaşandı. anlatmadınız mı yoksa? nedendi öyleyse hep o kadar üstüne çizik atmalar? beni karıştırmayın, ben bizzat uçan dairede doğmuş tren kondüktörüyüm, hem biri diğerinden sonra olacak kadar kibarsa, neden kapıları geniş tutuyorlardı ki viyana'da müzik yapılan çağlarda? kazan daireleri ve kömür kokusu size hiçbir şey hatırlatmaz tabii, orası eminim kuzeey afrika, çocuktuk da biz, hiç değilse bir kereliğine olmuştuk.

o mektuplar özeller bir kere, size bile yazmış olabilirim, ama kurcalamasanız da

jetonlar vardı daha, daha ölmemiştik, kimse de hatırlatmamıştı bize ölmemizi. unuttunuz mu, salıncaklar vardı, salıncaktan en uzağa atlamaca. da dizim kafanıza çarpmıştı, tersi miydi yahut, yuvarlanırken güneş süklüm püklüm şımarık çocukluğunda, çok cesaret ederdik çocuk oyunlarına. daha kıskandırmaca öğrenmemiştik hatta, inşaatların 3. katlarından kuma atlardık. kimin dizi kimin kafasındaydı, tanığınız oldu mu?

dizimdeydi bir de hep hatırlayın bütün haşmetiyle göğünüz bir zamanlar

belki atıyorumdur!

kafamda hem kelebekler, hem filler, hepten tanrısızlaştırmayın beni, yine de yalvaracak değilim bunlar için, ne de af dilerim. kafamda hem filler sikişiyor, hem kelebekler uçuşuyor; hepten tanrısızlaştırmayın beni, yine de yalvaracak değilim bunlar için, ne de af dilerim. tanrınızdan bir dilimlik, masal okuyacaksanız, sofya

o kadar beyaz olmasaydınız, tüm bunlar olmayacaktı, olmasaydınız siz de.
tümünü göster