kapıda işte, tam orada, siz bilmiyor muydunuz? hem o kadar yağmur ve çiçeksizken ayva ağaçları.

siz, bu mevsimlerde denizaşırı gitmiyor muydunuz?

bir denizkızının saçlarını tarayabilirdim, temmuz değil mi; bir mercan kayalığında üç ahbap, tanısık yosun takılabilirdim, rakı pahalıysa, bi,ra denizden çıkmıyor mu? beni hangi reklama çıkarsanız birkaç numara edebilirdim, beni atlamasanız hatta size jonklörlük edebilirdim; öğrendim hep bunları.

sıcaklar sıcak olduğunda, bir kız vardı, ne çok severdi güneşte mayışmayı, hele de temmuzlarda, ağustoslarda, ben de akıl olsa o kızı bırakmayabilirdim de konu bu değil. sıcaklar gerçekten sıcak olduğunda, tatiliniz yoksa, eviniz pişiyorsa, işiniz sizden sıcaksa, sakın ola kendinizi savurmayın. tuğladan yapmadıkları evler, gerçekten soğuk satmadıkları biralar ve sıcaklarda kendilerini güneşe seren kızlar için mutlaka isyan edeceğiniz bir merci vardır. dilekçenizi verin, oradan oraya sürüklenin, dilekçe sörfü diyoruz.

benim işim - eh artık o kadarını da bilin- demircilik, "soğuk demirci misiniz?" diye sordu kızın biri, "yoook" dedim "çok sıcak insanlarız, hem ben, hem bayko, yani şakalar, espriler falan". demirciliğin güzeli, temmuzda ceyran yapan dükkanda güneşe çıkmadan yapılandır. demircinin güzeli, temmuzda, ortalıkta gezinmeden, her akşam doğruca evine gelip, ne bileyim, sevdiğini aranandır; üç diş eksik, beş diş fazla, çekeriz kılavuzu, takarız civatayı, sıcak da neymiş ola ki. hatta ki.

temmuzda insan evine iş mi taşır be, temmuzda insan işinden uzağa taşınır; kimi bekliyorsam artık her gece dere ayazlarında.
tümünü göster