ah elefterya.

bugün bildiri dağıtan genç bir yoldaşa rastladım. genelde yolda insanların elinden broşür, bildiri, ilan gibi şeyler alamam. bu onlarla ilgili bir sorun değil, benimle ilgili bir sorun tamamen. almamak için ellerimi meşgul edecek şekilde geçiyorum yanlarından. yeni söndürmüş olmama rağmen bir sigara daha yakıyorum. veya yanlarına kadar gelip ellerimi cebime götürüyorum telefonumu arar gibi. bilmiyorum elefterya, alamıyorum bildirileri ben. ama duvardaki ilanları çok iyi okurum.

ben bildiri de dağıtamam. ne tuhaf.

bildiriyi elime tutuşturduktan sonra dönüp "tebrikler yoldaş" dedim ona. sonra yoluma devam ettim. aslında elime bildiri tutuşturabilen ilk insan olduğundan tebrik etmiştim onu. ama sanırım o, mücadeleye yaptığı katkıyı tebrik ettiğimi düşündü ki, evet, elbette takdir ediyorum. ama niyetim bu değildi.

sen elefterya, sen de suç yok ki elefterya. benim hiç bir zaman neyi takdir ettiğim anlaşılmadı. 6 yaşında bir diskoya saklandım ben. tam 4 saat aradılar beni. tam 4 saat. ben daha 4 saatten de uzun sürdüğünü sanıyorum. neden saklandığım da asla anlaşılmadı. elefterya, bendeki en büyük öfkenin, içimdeki devrim ateşinin en büyük kaynağısın sen elefterya, bunun seninle hiçbir ilgisi olmamasına rağmen.

ah elefterya,

hani bir kuzgun daldan havalanır da, o dal salllanmaya devam eder ya. biz de öyle sallanıyoruz be elefterya. madem ki kardeşiz, yunanca bir isim biçtim sana.