bu bir şarkı. bu şarkıyı bir ara dinlememi sevdiğim bir kadın istedi. ondan da bu şarkıyı bir ara dinlemesini sevdiği bir kadın istemiş. o kadın bir gece rüyasında bunu görmüş. bu, kadını önce yıkık dökük harabe bir yere çağırmış. sonra ona çorba pişirmiş. içinde beyaz beyaz, peynir gibi bir şeyler varmış. sonradan anlamış ki onlar lustralmiş. gülmesini söylemiş benimki, rüyayı duyunca. ama güldürememiş ötekini. halbuki kendisi beni ne zaman bir rüyada görse bu ikimizi de güldürür. hele bir tanesi ki içinde geçebileceğim en güzel rüyalardan biridir; elimde bir bavulla kapısındaymışım ve açtığında "ben boşandım" demişim, o da sarılmış bana. rüya bu kadarmış ve dünyanın en mutlu rüya göreniymiş o sırada. anlattığında benim de ağzım kulaklarıma kadar uzanan bir gülüşle açık kalmıştı. dünyada, rüyaları sizinkilerle aynı anlama gelen çok az insana denk gelirsiniz. aynı şeyleri mutluluk saydığımız bir kadının hikayesi bu.

yine öyle olmuş. of allah kahretsin diyor. ciddi olabilse anlatabilir ama olamıyor işte bir türlü. annesiyle mutfakta oturuyorlarmış. kedinin girdiği mutfağı demiyor ama. başka bir şehrin, başka bir evin mutfağında. babası filan, hep orda yaşamışlardı eskiden. öyle güzel güzel otururken, bu korkunç şeyler söylemeye başlıyor birden. ne dediğini kendi de pek hatırlamıyor, ama korkunç şeyler işte. annesi dehşet içinde seyrediyor. sonra hatırladığı başka bir şeyleri sıralamaya başlıyor. hiç konuşmadan dinliyor kadın. en sonunda konuşmasını bitiriyor ve basıyor kahkahayı bu. nasıl gülüyor, nasıl, bir görseniz. orda olsaydın, diyor. sen orda olsaydın, gelip bana bir tokat atardın. yemin ederim öyle yapardın. donup kalıyorum. son zamanlarda ne söylese donup kalıyorum. kimse bir başkasını bu kadar bilmemeli. mesela, dün gece iki kez aynı rüyayı görüp uyandı. o'nun, battaniyenin içinde götürülürkenki görüntüsünü. ve işte, hala uyumadı, saat sabahın beşi. sabahın beşinde, beni ilk gördüğünde nasıldım diye soruyor. sorusuyla ilgisi olmadığından cevabı kendisine vermiyorum ama, güzeldi. en az, şimdi bu çorbaya dönüşmüş beyni ve söz verdiği gibi günlerdir alkol değmemiş zihniyle olduğu kadar, güzeldi.

o çocuk da biliyor bunu. oraya bu yüzden gelmedi mi. bardaydık ama içki içmiyordu. kahve kola filan içiyordu işte. söz verdikten sonra hiç içmedim ben, diyordu. geçen gün içecektim, onu bile içmedim. ben buna kahkahalarla gülerken işte, çocuk girdi içeri. ondan hiç hoşlanmıyor. yanına gelip yavşak yavşak sırıtmasından falan. iyi biri ayaklarına yatmasından. iyi biri olabilir, dedi. ama ben öyle düşünmedikten sonra beni neden ilgilendirsin ki. tadımız kaçınca oradan çıkıp başka bir bara gittik. yarım saat sonra o çocuk da yine oraya geldi. franny gibi kendini yerlere atıp öldürmek istediğini söyledi bu. sonra bir şeyler oldu. çocuk, bizimkinin, kendisinin bilmemesi ve ağzına almaması gereken diğer ismiyle ilgili bir şeyler anlatmaya başladı. bir dizinin ismi miymiş neymiş. başladı hiç de gülmediğimiz bir takım geyikler çevirmeye. biz tabi kalkmaya hazırlandık. yorgunuz bahanesiyle. çıkarken bizimki çocuğa iki dakka gelsene dedi. çocuk geldi. dışarı çıktık. bizimki bir tane patlattı çocuğun suratına. hahahah. buna bittim gerçekten. sonra hiçbir şey olmamış gibi yürürken ve ne güzel gülerken ben, kafanı mahvettim dedi bana, iyi ki hayatımda bir ben yok. sonra da daha yüzümün ifadesi değişmeden özür diledi. bunu söylememesi gerektiğini biliyormuş. yine de söylüyor işte. düşündüğü her şeyi söylüyor ve bunu o kadar çok seviyorum ki, ona hiçbir zaman tadına varacak kadar kızamıyorum.

//lütfen sen de beni bırakıp gitme.//

şarkıya dönüyorum. pardon. bir ara dinledim ve şimdi bir kez daha dinliyorum, çocuk. yine bir başka şehirde geçmiş bir haftasonu ve iki yorgun günden sonra, istemsizce kapanması gereken gözlerimi iyice aralıyor. ben böyle şeyler dinlemiyorum artık. böyle şeyler hissetmeme yardım edecek hiçbir şeyi dinlemiyorum. kendimle bir de ben uğraşmıyorum. eskiden, acıyı azaltmak için acının üstüne gitmek gerektiğini sanırdım.

söylenmesi gereken ne varsa o zaten tek cümlede söylemiş sana. hani, nereye gitsen yanında götürdüğün. hani kimi sevsen. her şeyi biraz eksik kılan. konuştuğumuz her şeyin arkasında duran. o'nun özetlediğini, istersen ben de bir ömür boyunca başka cümlelerle açar dururum sana. ama yeter ki unutma, fazla uzağa gitmiyor giden. unutma, bu hikaye nerede başladı ve unutma, nerede bitmedi. söz uçar mıymış hiç, bak taa ne zaman edilmiş bir söz çevrilip duruyor bir kez daha ağzımda...

//bir. gün. bileğimdeki. acıyan. bir. yeri. göstermiştim. ona. bastırınca. acıyor. demiştim. bastırma. o. zaman. demişti. gülmüştük. ne. çok. gülmüştük. //