bir bakıyorum ayakları kanamış kızın. tabii kanar. bir bak bakalım, şu koca karşıyaka'da çıplak ayakla gezen bir allah'ın kulu var mı? yoktur. bulamazsın. herkes bilir çünkü. buralarda çıplak ayakla gezemezsin. ayakların kanar.

şimdi benim devrimden bir süreliğine vazgeçişim şöyle oldu: tamamen eril bir ilkel inada bağlayabilirsiniz bunu. bir kız yüzünden oldu hep. bana güvenilmez. devrimin orta yerinde, herşey çok güzel gidiyorken, "ya benim hayattan bir öç almam lazım, bensiz devam edin" diyebilirim. öç alışımı da şöyle planladım. çok para kazanıp, evet ulan gerekirse sömürerek, o kızın karşısına çıkıp, "al ulan, arabaysa araba, rolexse rolex" deyince hayattan öcümü almış olacağım. sonra devrime kaldığımız yerden devam edebiliriz. yerime tercih edilen o hıyarın kıçından donunu almak şartıyla tabii yine.

ingilizlerden de alınacak bir öcüm var ama konuyu fazla kişiselleştirmenin alemi yok.

yetenekli bir adamım ben. yeteneğim şu. ağzım birşeyi söylerken, kalbim bambaşka birşeyi söyleyebiliyor. insanlar buna adilik ve şerefsizlik diyor ama bu büyük bir yetenek aslında. açıkçası nereden baktığına bağlı biraz da. yani şey gibi, adamın biri rüya yorumcusuna gitmiş. demiş ki "rüyamda başbakan gördüm. bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi?" yorumcu da "başbakanına göre değişir" demiş. böyle yani, nereden baktığınıza bağlı herşey. mesela ben şimdi işçileri telkin etmeye çalışırken, "beyler, biraz daha sabır. bakın, herşey düzelecek. firma olarak biraz zor durumdayız şu an" derken aslında kalbim şunu söylüyor "hemen, şu anda, şimdi. atin eldivenlerinizi, durdurun makinalari, gelmeyin işe. isyan edin. ben de geliyorum hatta. bayraðim altinda birleşin."

kalbinizden geçenleri söyleyemeyip tam tersi şeyler söyleyince canınız feci sıkılıyor. kalbinizden geçenleri söylediğiniz de ise devrimci oluyorsunuz. misal benim devrimci oluşum tam olarak böyle bir şeydi.

"ben sana aşığım. hem de öylesine çok, öylesine ki, yürüyemiyorum bile."

daha önce kimseye söylememişsin üstelik böyle bir şey. tamam artık, düşüncelerinden korkmuyorsun. ne kadar inanılmaz gelse de insanlara, ne kadar hayal gibi olsa da düşündüklerin, diyorsun ki her şey mümkün. yani kısaca kendime devrimci diyebilmem de o kızla ilgili. sonra, öncekinden daha kuvvetli bir memleket sevgisi kaplıyor içini ki sorma. bu sefer içindeki herkesi ve herşeyi severek.

ha sonuç? ayakkabılarınızı giyin de gezin. her yer hayal kırıklığı.burada.

yani, kız iyi biri olduğu için, -bunu nasıl söyleceğini bilmiyor- ama sonunda lafı onu defalarca aldatmış olan adam ile evlenmeye kararlı olduğuna getiriyor.

"ama" diyorsun "o seni sevmiyor. seni seven beni... amaaaan ne haliniz varsa görün. hah, burjuvalar! gözünüzü lüks yaşam büyülemiş. bu adam seni babasının arabasıyla tavlamadı mı şimdi. allah'ın varsa doğruyu söyle."

bu kız yemin ederim çok yetenekli..

lan bizim babamız zengin değil ki. emekli devlet memuru. bana verebileceği araba ortada. benzinini kendim koymak şartıyla. o yüzden arabayla da gelmemişim. eve yürüyerek döneceğim. ayaklar kesilmesin diye ayakkabıları giyip evimize gidiyoruz. işte bu sefer de başa dönüyoruz. devrimi bırakma kısmına yani. hayattan öç almaya yani. yani benim bir şekilde bu serbest piyasayı filan içime iyice sindirmem lazım. patrona inanılmaz paralar kazandırmalıyım ki üst düzey maaş alabileyim. sonra gidip demeliyim ki o kıza "bak ulan bu arabanın sönük tekerlek uyarı sistemi var. o hıyarın arabasının var mı?"

ama sonra konunun parayla, arabayla rezidansla filan ilgili olmadığını söylerse, yandık o zaman. devrimci dinamiklerin anında çöker, gözünün önünden nanik yaparak geçerler. fakat yine de devrimcilik yanımıza kar kalır. her türlü kazanıyoruz yani. bunu unutma.

kendime devrimci diyebilmek cüretini kendimde görerek diyorum ki, benden önce de oldukça aktif sosyalist devrimciler oldu. kimileri inanılmaz işkencelere maruz kaldı. kimileri asıldı. öldürüldü veya ölmekten beter edildiler. bilinmesini istiyorum ki, ilkel bir kıskançlık yüzünden patronun yanında yer almak zorunda kalmak, söylemek istediklerini söyleyememek, daha fazla maaşın yollarını aramak da bir işkencedir. günah çıkartıyorum sayın baylar ve bayanlar. büyük zevk aldığım söylenemez. yani şu subcomandante marcos'un bahsettiği serbest piyasa ekonomisi içinde çıldıran muhalif var ya, o benim işte

ya şimdi, güzel bir kız daha fazla güzelleşemez ki. niye alıyorsun o makyaj malzemelerini o kadar para verip? o göz kalemi mesela. bir işçi bütün bir gün çalışıyor onu almak için.

güzel günlere inancım tamdır. insanlara ırk, dil, din, cinsiyet ve cinsel yönelim ayrımı yapılmadığı, insanların emekleri sömürülmeden ahenk içinde yaşadıkları bir dünya mesela. ne kadar güzel bir araba olurdu herkes için.