hiç akla gelmeyecek bir yerde bu yazıyı büyük bir kolaylıkla yazıyorum. zamanım kısıtlı, solumda kola içen bir adem oğlu diğer yanımdaysa chigo görünümlü mardinli.

betimlemelerden nefret fazla betimlemeye girmeyeceğim. son bir kaç gündür üzerimde mecburi bir yorgunluk var. buralarda yorgun olmayan yahut enerjik olan adam için arazi mangası diyorlar.

buralardan bana ne eninde sonunda buralar oralarıma bile takmayacağım bir yer olacağı için bu fırsatı boklamak istemiyorum.

bir şekilde bilgisayar sertifakası aldım. nasıl olduğunu bile anlamadım. sadece iki sigara içme arasında fonda televizyonda recep efendi birşeylerden konuşurken oldu bu.

aslında aklıma hiç birşey gelmiyor. hikmetli sözler kelamlar yazabileceğimi zannetmiyorum, ki zanetmeme bile gerek yok yazamıyorum.

öncelikle joy f.m.'im yok, onun sarmalanacağı sessizliğim, kahve konyağım ve ayaklarım yere çıplakbasmıyor. üstüne üstlük bana enerji veren - çoğu zaman- uykusuzluk nedense normal insanalara olduğu gibi bitkinlik veriyor. hiç bir şey düşünemiyorum.

okuduğum kitapları çok zor hatırlıyorum bildiğim şarkılar ise uçtu gitti sanki. oysa kapıdan çıkınca her şey normale dönüyor.

garip birşey değil bu durum hakikat.

ama nedense bana rüya gibi geliyor. hani berkeley'in bir kelamı vardır 'belki biz rüyada yaşıyoruz belki de gerçekte bunu kimse bilemez' diye. belki de bir rüyadayım.

ve bitince bu rüya keats'in sözlerini kendime söyleyeceğim;

' huzur huzur ölmedi o
sadece yaşam denilen rüyadan uyandı'

kim bilebilir ki bunu?