-ankara garı-

çalınmış düşlerimi bulup getiren sendin. el elin eşeğini türkü çağırarak arayadursun, sen benim arayışlarımda durmamacasına iz sürdün, buluntuları ayağıma kadar getirdin.

sen yalnız yağmurlarını sevedur, bu şehir bizim miladımız.
yollarımızı ayıracak makasların doğum yeri de olsa.

-başlangıç-

içinde yolda kalmış arzuları, üstünde yağmurluğuyla beni; çehresinde çocuksu heyecanıyla seni taşıyordu bu tren. bunun dışında biri sevimsiz birkaç kondüktörü, illa ki birkaç makinisti, vagonlarca yolcuyu ve alaycı garsonları da beraberinde götürüyor. tekrar bize dönersek, 11 numara hangimizdik, önemi yok; 12 numara zaten ikimizdik.

diyorsun ki : "eskiden 29 ekimde garda caz konserleri olurdu."

-camın ardı-

bozkırı seriyor. küskün nazarlarının önüne. sırtın bana dönük. yağmuru izliyorsun.

-nereye?
(bazı şeyler seni döndürebiliyor. inadından. arkana.)

-koridora.

-gitme.
(bu her zaman işe yarar.)

-morfin-

yemekli vagonda karşı masadaki yaşı geçkin alman'ın aklından ne geçiyor?

bunu sadece ben düşünüyorum. sadece benim yüzüm ona dönük.
(serbest düşün.)

bilinçli bir bilinçlendirmeme eğiliminden fazlaca muzdarip bir nesil olduğumuz belki. daha bebeklik damarlarımızdan verilmiş aşırı doz yoz bir kültürden ya da.

-matiz sakarlıklar-

üst ranzadan kazağını sallamanın iyi bir şaka olmayacağını söyleyecektim sana. yetişseydim.
ödünç dizüstünün zavallı klavyesi şarapla dolmazdı o zaman. çantam da.

mendillerimiz yarı yolda tükeniyor. onunla birlikte minibar kumanyaları, birkaç onluk ve ikibuçuk film de. "özgürlük rüzgarı" ikimizi de sallıyor.

-geceyarısı kuruntuları-

sensizlik temalı karabasanlar... şafağa yakın uyanış. loşlukta yüzünü arıyorum. uykunu seyrediyorum bulunca. seyir halindeyken aklımdan defaatle aynı şey geçiyor.

sensiz bir yaşam eksikliğe yazgılı.

-bir nehir meseli-

sence bu suyun derinliği ne kadardır?
bilmem, diyorum.
iki metre var mıdır, diye soruyorsun.
yoktur.

sana bir keresinde anlattığım o efsane yavrusu peyda oluyor aklımda, bu soru-cevapların ardından:

"po nehri'nin denize döküldüğü yerde deniz seviyesi yüksektir. köylüler şuna inanır: yeryüzü yaratıldığında ilk eylem yerle göğün ayrılması olmuş. ama yerle gök birbirlerini öyle arzuluyorlarmış ki ayrılmak istememişler. ayrıldıklarında yer göğe biraz daha yakın olmak için suya dönüşmüş ve hep göğü yansıtmış."

sen bunu zaten bildiğini söylemiştin. hevesim kuruyup içimde bir yerlere batsa da sana tekrar dinletmekten yineden de pişman değildim.

-erken gelen kış-

varış noktası karla karşılıyor konuklarını. gözün kadar kara bir kışı getirdiğin memleketime hoş geldin.
gitmeden yarım bir tüp diş macunu, sevdiğinden bir çikolata, bir de öpme etkileri bırakıyorum sana.

"bir insanı tanımak için onunla yolculuğa çık."
böyle bir sözün varlığını geçenlerde still'den duyana dek unutmuştum. atasözleri ve benzerleri genellemelerden azade bir gerçeklik taşır.

sizi (biraz daha) tanımak benim için bir şerefti mösyö.