zamanın canımı tatlı tatlı yakmaya başlamasından aylar sonra kendimi büyük bir yoksunluğun içinde buldum. arkadaşım yok sayılırdı. sevgilim artık yoktu. okulum yoktu. işim yoktu. bir uğraşım yoktu. sadece hayata bok atma sanatında mevki kazanmaktaydım. yaşlılarla oturuyordum bütün gün. yani bunu böyle bir seçim gibi görmeyiniz. herkes işinde gücünde. bir ben erol evgin. emekliler gibiydim ama olgun da değildim. yaşanmışlığım da yoktu. avunacağım bir bok da yoktu. sadece sisifos vardı. ve aptal taşı...

bir başıma eve çıktım. bu yalnızlıkta bir de ailemi bırakıp eve çıktım. çünkü bok vardı. güya yalnızlıkla yüzleşecektim. mani dolmuşunun, yağmurlu bir sonbahar akşamında sıçrattığı bir çamurdu bu karar. izi kalır mı bilemezdim. zaten bilsem ne olacaktı? çirkefti arkadaş... zaman bulanıktı hep. saatler ve dakikalar kendilerine sığınacak bir liman arıyorlardı.

herkes farkındaydı durumumun.ben kayışı koparmıştım.ve çıt yoktu.

öyle yalnızımdım ki kendimi arıyordum yanlışlıkla evden. cepten evi arıyorum. sonra ev telefonuna da saf saf ben bakıyorum heyecanla kim aradı diye. sonu belli tabi. duş ağlaması...bilirsiniz kaynar su düşündürür, üzer insanı.

tek öğün yemek. gündüz uykuları. kronikleşmiş tembellik ve buna bağlı dinmeyen açlığım. evet açlığım.param vardı ve ölümüne açtım. kendi nefesime tahamül edemiyordum. yemek yemek benim için bir ihtiyaç değil zorunluluktu.su doyurmuyordu. midem gün geçtikçe küçülürken, ben dramımı kafamda büyüttükçe büyütüyordum. sokak adamları vardı çevremde. her an değil ama.millet kokularından tiksiniyo ama bana kokmuyo abiler, aynı şeyi tekrarlıyolardı belki evet. ama en azından samimilerdi. çekebiliyordum rahat rahat. onlar gibi düşünmeye başlıyordum çünkü. belki açlıktan. belki boşluktan.

tam bir kanserli hasta gibi davranıyordum. benim seçtiklerim ruh ve yürek kanserlilerdi. bütün hikayem palavraydı. baba parasıyla dram satın alan bir sülüğün hikayesi. net. ama karşımdaki adamlar babannemin nasırları gibilerdi hayata karşı. paranın nasıl harcanacağını, nasıl beş paraya doyulabileceğini bilen, öyle ekmeğe nişastaya para vermeyen adamlardı bunlar. para verirlerse ton balığı konservesine, yoğurda ya da içkiye veriyorlardı. hiç ders almıyordum. işkembe çorbasıyla geçen günlerden bahsediyorum size. randevum, iş yapmayan işkembecide saat 05'te. garson çocuk her gün yeni bir yalanla karşımda. ben de sürekli "bilirim o durumları, fakirliği" baş sallaması. sonra kovuluyor bu. yeni bir yalancı. hepsi benden beter.

neyse gelelim suni dramıma. altı üstü bir duygu durum bozukluğuna sahiptim. ve bu durum çift uçluydu. tabi gidenler, kaçanlar oldu çokça... fazlaca tahammül edenler ise son durakta iniyorlardı.

siktirsinler!

hemen gidenler. bir süre kalınca seven, sonra gidenler. hikayeleri sevenler, sıkılınca giderler. gidecek başka yeri olmayanları ise kovardım.
geriye kalanlar tarla erkekler. çapala! tabi gücün varsa...ve ailem. kızlarının götünü kurtarma şampiyonu annem babam. ve iki kardeşim.

bu arada söylemek isterim ki giden öyle gül dökmedi tabi yollarıma... hoyratça ilgilerini ve sevgilerini tükettiğim insanlar, ilişkilerin son kullanma tarihi dolduktan hemen sonra bana kakaları gibi davranmak hususunda epey duyarlılardı.
aslına bakarsanız herşeyin tek nedeni: ben de ruh kanseri olmuştum. yani ruh kanserlilerle tatmin seanslarında ruhumu şeytana satıverdim.

ruhum kanserdi ve ben herşeye rağmen süperegomun üzerimde kurduğu baskıyı savuşturmakta oldukça yetenekliydim. oysa o en atak yabani atın istekleri. idlerim. kesinlikle fiyasko. her daim kazanan idlerim oldu. dizginleyemiyordum. hunharca tecavüz etmekten söz etmiyorum.çocuk kalmakta ısrarlı bir benle bahisler açıldı.

sosyalizmden yeni çıkmış rusya'dan farksızdı durumum. bazı güçler mantığımın işlevsizliğinden doğan iktidar boşluğunu pek de uygun gözükmeyen bir şekilde doldurmakta kararlıydılar. buna dur diyecek ne bir erkek, ne bir erkek vardı. ne de bir erkek!

bilirsiniz geceleri. yatakta uzanmak... duvarlar konuşur geceleri. öyle derin bir şey değil canım. yan komşu...

sonrası var öncesi var. ağlamak için açlık yüzünden tadından bir bok zevk alınmayan aksine bu durumu hiç de hak etmeyen şaraplar var. sonra bazen sızmaca. üst komşunun kedisi, başım ne zaman ağrısa, bütün gece inliyor. vakitsiz öten bir horoz var bir de. fikrimce sahipsiz. gücüm olsa arayacağım söyleyeceğim gelip alsınlar laneti belediyeden.böylesini görmedim 01.00'de ötüyor arkadaş. huzursuzlanıyorum. sabahı mı kutluyor, akşamı mı? ben onların tükettiği günün baharındayken horoz efendi ertesi gece yarısına başlamış. ben çözemedim, ya siz?

öyle bir toparlamaya çalıştım konuyu, ayrıntısı var, devamı var...