masumiyetin bana yakışmadığını söylerken, biliyordun ki duvarlara sürdüğün kanın kadar ortağım suçuna, peşine takılan yıldızlar kadar arsız.
biliyordum ki kör vakitler yarım uykunda sayıkladığın benim. ve bunların hepsi bendeki imgelemin.
nikolaşa, sevgilim,

vefa bekleme belleğimden şu vakit, bir zaman; bir kordonda; üniversiteli bir kızın beline sarılan denizci kadar unutkan bizim ağıdımız. kırık düşlerden eklektik hikayeler yazdım bize nikolay. ayanın terine bulanmış o keskiyi at şimdi ve çık o mahzenden. sessiz ölümler tekinsizdir nikolay. sana kaçtığımız idamların bundan böyle bizi bulamayacağını söylesem vazgeçmez miydin nikolay? kol gezen muhbirlerin artık hiçbir cehennemde nefes almayacağını? vicdan aklarken onlar, bizim yeni firarlara mahkum olmayacağımızı? şehrin ayazını örtünsek bile sabah soğuğundan dahi güne varacağımızı? manüskrilerinin artık çöpe gitmeyeceğini düşünebiliyor musun nikolay? içmeyi unuttuğun çayının asla ılınmayacağını? eksik yok oluşların bizi ayrı düşürmeyeceğini? vaatlerimle bağlıyım nikolay, terk edilmiş topraklar gibi kuruma yeter ki. sen ne zaman suretinle kaybolsan bir yerlerde, ben jiletle tenimi yarmışlar gibi acıyorum nikolay, ince; kanıyorum, kesik... gerçek, uyanamadığım kabus. özlem, dirilişine. gece vardiyasındaki bu uzak düşler işçisine selam et nikolay, o seni gerçekten çok sevdi. sarışınlığınla geceyi öldürdüğünde bile kızamadı sana, getirdiğin nice sabahlar kabulü olmuş.

her gelen gün, ikindi ışığında, sakalındaki başka bir kızılı keşfetmekteki gibi bir heyecanı getirmiyor artık. sen ne zaman parçalanmış kelimelerini toplamaya gelsen, ben arka odalarda kendimi arıyorum, seni bulmak varken.

sen ne zaman suretinle belirsen buralarda, ben yazılmamış sonlarımızı yaşıyorum nikolay. aramızda bir arka oda.
tümünü göster