bulutlar göç etmek zorunda bırakılan bir aile gibi yavaşça yer değiştiriyordu gün batımına doğru. hava öylesine kasvetliydi ki sanki güneş batarken her şeyi de beraberinde götürmek istiyordu. kuşlar batıya uçuyor ve peşi sıra yer yüzünde hareket halindeki bütün sular güneşe doğru akmaktaydı sanki. güneş muhteşem bir kızıllıkla yok oluşa davet ediyordu bütün yaşam belirtilerini. zaman yavaşlamıştı, güneş yeterli çekim gücünü toplayabilmek için daha ağır batıyordu. yeryüzünün diğer tarafını aydınlatmak umurunda değildi. zaten biraz zaman sonra kuzey ve güney aynı çizgide kavuşacaktı nasıl olsa. ve kaçınılmaz son; dünya üzerindeki her şey eriyecek, buharlaşmaya bile vakit bulamadan yok olacaktı.

ne yapacağımı şaşırmıştım. yapabileceğim hiçbir şey yoktu dünyayla beraber bizler de yok olacaktık. şu anda en çok yanımda olmasını istediğim kişiyi düşündüm, hemen yola koyulup onun yanına gitmeyi ve son saatlerimi yada saatlerimizi birlikte geçirme fikri aklıma gelse de bu düşünceden vazgeçtim. o'nun en çok yanında olmasını istediği kişi olduğumdan emin değildim... dünyanın ve insanlığın son anlarında aklımdan onun geçebilmiş olması karşısında kendime hayret ediyordum. bir şeyler yapmalıydım. ne olursa olsun bu kaçınılmaz sondan kurtulma ve birilerini kurtarma imkanım yoktu. oturduğum yerden kalkarak daha yüksekçe bir yere çıktım. gördüğüm manzara karşısında dilim tutulmuştu daha önce hiçbir günbatımında güneşi bu kadar kızıl görmemiştim. niye bilmiyorum ama güneşin bu hali bende birazdan patlayacakmış hissi uyandırdı. böyle bir ihtimal var mı diye düşünürken eğer patlasa bile bizlerin erimekten kurtulamayacağımız aklıma geldi. yada en iyi ihtimalle güneşin patlamasından sonra uzay boşluğuna doğru savrulacak ve yeterli yüksekliğe ulaştığımızda eğer hala aramızda sağ kalanlar varsa solunum problemleri nedeniyle öleceklerdi. "dünyada son birkaç saatiniz kaldığını bilseniz ne yapardınız ?" tarzı saçma sorulara verilen cevapları aklıma getirmeye çalışıyordum. daha önce bu soruyu kendime hiç sormamıştım çünkü bunun mümkün olabileceğine inanmıyordum. aklıma gelen cevaplarsa genellikle saçma ve şu duruma uygun olmayan cevaplar oluyordu. kanser hastalığı yada yaşamsal faaliyetlerime son vermesi muhtemel bir başka hastalığa yakalanmış olsaydım bu soru bana sorulduğunda verebilecek çok cevabım olduğuna emindim. ama bu başka bir şeydi...

yapabileceğim hiçbir şey olmadığına kanaat getirdikten sonra, bulunduğum yerden aşağıya indim. yeryüzünü ayaklarımın altında hissedebildiğim son adımlarımdı ve bunun zevkini çıkartmaya çalışarak yavaşça yürümeye başladım, güneşe doğru...
ve aklımda tek bir soru o'nun en çok yanında olmasını istediği kişi kimdi ?...