kompozisyon dersi vardı eskiden. hala var mı bilmiyorum. öğretmen tahtaya bir atasözü yada deyim yazardı, bazı öğretmenlerse birden fazla yazardı. sonra seçmemiz istenirdi içlerinden birini. seçerdik sonra niye seçtiğimizi ne yazacağımızı bilmeden ve başlardık yazmaya aklımızın yettiği kadarıyla. giriş, gelişme ve sonuç olayı önemliydi. bu kurala uygun yazardım hep yazdıklarımı ama sorsanız bilmezdim yazdığım yazının neresinin giriş neresinin gelişme olduğunu. sonucunun olup olmadığını bile bilmezdim ve sanırım hep havada kalırdı anlatmak istediğim şey. o günlerden beri de hep havada kaldı zaten anlatmak istediğim şeyler. çoktan kazan dairesinde yakılmıştır değil mi yazdığım kompozisyonlar? aleyhime delil olarak kullanılamaz sanırım artık çocukluğumun kalem izleri.

birde şair burada ne demek istemiştir saçmalığı vardı edebiyat derslerinde. hala var mı onuda bilmiyorum. umarım yoktur çünkü derin izler bırakmıştır bende o güzide müfradatın, yıllık planda kendine yer ettiği dersler. kendi yazdıklarımda ne demek istediğimi anlayamazken bazen ben, hiç utanmadan o çocuk halimle koskoca şairlerin ne demek istediğini, kime seslendiğini sorgulamak zorunda bırakılmışım hain müfradat tarafından. nice beyinler yıkadı o müfradat ki hala kendine gelemeyen bir çok kişi tanırım "öğrendiklerim bana yeter de artar" cümlesini kurabilen.

kılavuz çizgili güzel yazı defterleri satıyorum son zamanlarda anne/babasının elinden tutup gelen çocuklara.aklıma takıldı geçende güzel yazmak için güzel yazı defteri şart mıydı? birde proje ödevi yada performans ödevi diye bir şey var aklımın ermediği. o güzide müfredat yapmış yine yapacağını kaldıramaycakları ağır yükler yüklemiş küçücük çocukların beyinlerine ve okul çantalarına. bildiğin bizim iş-eğitim dersi işte ama zamana uydurmuşlar ismini performans demişler proje demişler. fransızlaştırılmışız bir nevi konuya (performans fransızcadan dilimize girmiş). hergün onlarca anne/babaya fon kartonu, yapıştırıcı, el işi kağıdı, oyun hamuru vs. satarken aklıma takılıyor bu ödevler öğrencilere mi velilere mi veriliyor diye?çocuklar uyutulduktan sonra bizzat veliler tarafından yapılıyor o ödevler. velilereyse sorun yok ama öğrencilere veriliyorsa o ödevler kandırılıyorsunuz öğretmen arkadaşlarım, bilesiniz! sözüm size değil bu noktada o olmaz olası müfradata.
bak ama seviyorum da bezen müfradatı. çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak için okudukları kitapların özetlerini yazmalarını gerektiren bir bölüm varmış o müfradatta. takdir ettim, sevindim kendi çapımda iyi bir şey sonuçta. sonra geçende bir veliyle laflıyoruz öyle ayaküstü, veli toplantısı varmış öğretmen özellikle bu konuya dikkat etmelerini, çocukları takip edip okumalarını sağlamalarını istemiş ve haftada mutlaka üç kitap bitirmeleri gerektiğini vurgulamış. bizim veli demiş ki "hoca hocaa iyi güzel diyorsun da bu çocuklar ödev mi yapacak, ders mi çalışacak, kitap mı okuyacaklar?" demiş. diğer velilerde onaylamış bizimkini. haklısın arkadaş demişler "en azından bir kitap okusunlar haftada" sonra üç aşağı beş yukarı iki kitapta anlaşmış bizim veliyle öğretmen.sevincim yarıda kaldı sonra. şimdi çocuklar haftada iki kitap okuyup özet çıkartmak zorundalar(mış). bu noktada bir şey itiraf etmek zorundayım ki tutamayacağım içimde -o kitapları kendisi okuyup, çocuğuna özetini yazdıran bir kaç veli tanıyorum. gerekirse yetkili merciler tarafından istenirse isimlerini açıklamaktan hiç çekinmem bilesiniz.hangi birini açıklayacaksın ki. ama olsun iyi bir şey yinede, sonuçta birileri kitap okuyor, her ne kadar ortalama yirmi beş-otuz sene öncesi yapmaları gereken işi şimdi yapmak zorunda kalsa da veliler.

konuya nerden girdik nerelere geldik. demem o ki arkadaş. önemli mevzular bunlar okumak, yazmak ve bir insanı çekirdekten yetiştirmek. demem o ki değişsin bu sistem ve o deli bulunup bilhassa kendisi tarafından çıkartılması sağlansın o taşın attığı kuyudan. ama gel görki kumsalda bir kum tanesiyim, denizde bir su damlası ve eminim hiç umurunda değil bunlar onun,senin,onların,sizlerin. olsun ben yinede söylemiş olayım bir nevi içimde kalmasın durumları yani.

dipnot olaraktan;
erken teşhiste tedavisi mümkünmüş diye duymuştum geçende bu yazma ihtiyacının. sonra kendi kendime dedim ki acaba şimdi teşhis koysam kendime bu erken bir teşhis mi olurdu yoksa geç mi kalınmıştı? cevap veremedim haliyle ve teşhis koymaktan vazgeçtim. teş(hissiz) bir biçimde yazıyordum hala ve yazdıklarımda yaşadıklarımın ağır tahrik hali mevcuttu birazda. bir gün suçlanırsam eğer birileri tarafından yazdıklarım için, bu ağır tahrik meselesinin göz önünde bulundurulmasını istiyorum siz sevgili tanıklarımdan. ben konuşamam mahkeme salonlarında o yüzden sizden ricamdır. bilenler susmasın, görenler görmedim demesin. ayıptır, günahtır!