bu yazının başlığını kendi meşrebimce `benim adım sue adıma gülersen kafanı patlatırım senin gringo` diye yazabilirdim.

ama yazmıyorum.

kendisiyle çok uzun zaman önce tanışmıştım. papalık romasından firar eylemişti şahsım ise afrikanın balta girmemiş ormanlarında balta imalatı ile uğraşmakta arada sırada çakar çakmaz çakan çakmağımla yerlileri bu beyaz adam tanrı olmalı diye yerlilerle matrak geçiyordum. gerçi yerliler höt desen tercümana biz fazla ilerleyemeyiz diyorlardı ama o kadar da olacak canım. zaten yerli malı yurdun malı diye diye senelerce uyuz hacı muratlara kalas reno 12'lere über makine muamelesi yaptık. yani bullshit bir durum.

whatever..

daldan dala konmayayım. ne diyebilirim ki kendisine? kendisinin laneth isminde bir ada kurup o adanın dıştan ne kadar ıssız gözükse de aslında bu ıssızlığın bir kamulaj olduğunu esasında alkometre cihazına dünyanın yedinci harikası yapan tepinmeci kuşaktan koruduğunu mu yazayım?

yahut şarap kadehinde kola ikram edip kendimi osaat sanki danimarka ülkesinde baskonsolosluk yapan 19. yüzyıl piemaonte havalisi konsolosu gibi hissetirdiğini nakş edeyim ve akabinde detayında ilerleyen zamanlarda birşeyler kokuşmuş danimarka'da kelamını söylememek için kendimi zor tuttuğumu deklare edeyim.

kelimeler bir bakıma ciladır.hele yazılı kelimeler ise kah altın bir varak kah ise fıstıki yeşil rengidir. ama totalde şişirme değilmidir?

ama şişirmeye gerek hiç gerek duymuyorum. çünkü gerçek manada kendinize yakın bildiğiniz kişiye bunlara gerek duymazsınız.

o yüzden içimden geldiği gibi yazdım.

special thank you diyorum kendisine ve akabinde bir beyit hediye etmek kendisine;

bir taş şarap ve ekmek arası lüfer
ne kadar güzel şarkı söyler nilüfer
tümünü göster