macarların bir sözü vardır 'insan daha çevresine bakınacak zaman bulamadan akşam olur ve eğlence sona erer'.

bu kadar zaman neyin peşinde koştuk? bir ara cevabını bulduk sanmıştım ama yanılmışım. herşey çok çabuk akıp gitti, tıpkı bir rüya gibi. neden günler ağır ağır geçerken yıllar uçup gider?

yaşamak denilen şey bazı tatlı dakikaları da olsa yaşam neden boğaza takılmış bir kemik parçasıymış gibi oldu her zaman?

bir yığın saçmalıktan başka nedir ki? saçmaklıkları anlamaktan vazgeçmek gerekir oldukları gibi kabul etmek gerekir saçmalıkları.

kişiliğimizi, başımıza gelen olaylar ve dünyanın bize yaptıkları çok büyük ölçüde etkiler. çoğu zaman seçme şansımız yoktur.

ama bütün bunlara rağmen latinlerin deyimiyle 'quid ad aeternum' türkçesi bundan sonsuzluğa ne kalacak?

ne kadar da hazzetmesemde history channel denilen kanalda bir belgesesel vardı. insanlar yeryüzünden gittikten sonra herşeyin nasıl yok olacağını ve aslına nasıl rucu edeceğini gösteriyordu.

radyo dalgaları vesaireler bile inanıldığının aksine sonsuza kadar değil ancak bir ışık yılı kadar yaşayabileceklerdi ve sonrada parazit olacaklardı.

ama sonsuzluk nedir ki? bir kelebek için 3 ay olan sonsuzluk bir insan için 10.000 senedir, bir köpek içinse 150 senedir varlığına göre değişir hani.

ne atomları görebilecek kadar küçüğüz ne de diğer gezegenlere gidecebilecek kadar kudretliyiz. ısınma teknolojilerimiz vesairelerimiz olmasa dünya üzerinde çok kıytırık bir yerde yaşayabileceğiz.

shakespeare'ın soytarasının dediği gibi;

bir saat önce saat on'du bir saat sonra 12 olacak. ve bizler saatler geçtikçe olgunlaşacağız olgunlaşacağız ve çürüyeceğiz.

neden acaba günler ağır ağır geçerken yıllar uçup gider?

as you like it....