dünkü tarafta evrim alataş'ın yazısının son paragrafını aynen copy-paste ediyorum.

"şimdi buradan diğer konuya geçelim. okuyucu, kandil ve maxmur'dan gelen grupların karşılanmasının türk toplumunda yarattığı "hassasiyet"ten hareketle, karşılamaya giden kürt kalabalığın türk bayrağı taşıması halinde bu tür sorunların belki de yaşanmayacağını söylemiş ve bu mümkün mü diye sormuş. tüm bayraklar bezdir. bütün bayraklara bakışımdır bu, kimse heyecanlanıp evime bayrak postalamasın. ve fakat, kürtlerin türk bayrağı ile olan ilişkisi biraz daha çetrefillidir. dersem ki "kürtlerin türk bayrağı ile sorunu yok", yalan söylemiş olurum, öbür tarafta hesabını veremem. elbette vardır. ama asıl sorun, türk toplumunu sürekli üreten, sürekli "zinde" tutan sistemin bayrak ile olan sorunudur. her devletin ve devleti olmayan toplumların bayrağı vardır. ama hiç kimse o bayrağı kaldırıp yatak odasına falan asmaz. ya da ne bileyim taksilere zam yapılınca bayrakla yürüyüş yapmaz. bunlar daha ortalama sıkıntılar. asıl sıkıntı, bayrağı elinde tutma yetisini kendisinde hisseden müslüman-türk çoğunluğun, bu bayrağı yıllarca sopa olarak kullanmış olmasıdır. 6-7 eylül olaylarından tutalım, alevi katliamlarına kadar, oradan geçelim işte diyarbakır cezaevi'ne... buraların tümünde zulmü yapanlar bayrak taşımak suretiyle ayakta durdukları için, zulüm görenler bayraktan soğumuştur. ve zamanla etnik-dinã® temsile dönüşmüştür bayrak. diyarbakır cezaevi'nde kürtçeden başka dil bilmeyene kalkıp elli kaç küsur türklük marşını sopayla ezberletirsen, duvarlara döve döve türk büyüklerinin resmini çizdirirsen, "türkçe konuş çok konuş" vecizelerini yazarsan ve bütün bunları türklük, bayrağa layık olma hissiyatıyla yaparsan, o bayrak başka bir şeye dönüşür. ve ortaya şu soru çıkar: boğaları kızdıran, matador mudur, kırmızı mı? düşünelim bakalım cevabını..."
tümünü göster