sabahlar kadar bilinçsiz, acıdan külfetli ve sunturlu bir küfür yağarken...

ah vah etmeyi bir yana bırakmış paşalar, servetlerini sayarken kuruşları eksik tutmazlarmış, kuruşlar kararıp solduklarından onları gül şerbetlerine yatırırlarmış. gün gelip gül üreticileri, greve gidince saray talepleri kabul etse ve güllerin tabaqn alım fiyatlarını yükseltse bile bunu ödeyebileceği kuruşların kararmış olduğunu farketmiş, saray gülün adını lavinia koyuvermiş.

bakma kollarıma,çizikler var; baktığın kadar ama ben sana bakıyorum, gözlerinde çizikler, bak kollarıma, yüzüme değil nereye olursa...

bahar vakti bir cariye soyunup çırçıplak sarayın avlusunda koşturmaya başlamış, onu gören nice asker ve paşa ve personel şefleriyle birlikte katledilmiş. ilk kapak kızı dolmabahçeplay'in o gece padişahın rüyasına girivermiş.

sağ elinde bir kalp var, seninki olmadığını biliyorum, olsaydı saklamazdın, sağ elin dudaklarının ince kıvrımlarını da saklıyordur

kazan kaldırmaya niyetli yeniçeriler, gözden ırak olmak için galata'da toplanmışlar. hikaye saraya kadar gitmiş, önlemler alınıp duvarlar denetlenirken saray bahçıvanı kahyaya durumu anlatmış: "bir ingiliz, bir fransız ve bir türk...." sarayda o gün çok gülmüşler ve bir akıllı hatırlatmış gerçeği: "ir ermeni, bir rum ve bir kürt..."

sürgünlüğü sorgulu sevgilim, sen mi uzaktasın ben mi ve bir köprücük kemiğinin imtiyazıyla birleşen. yollar küslükten başka masal bilmezler...

sancak bulamayıp çarşafları diken askerler, şaşırmışlar yanlarına varan düşmandan, ateş edecek mermileri olduğu halde durup beklemişler. iki taraf birbirinin dilini bilmediği için çok komik haller almış, asker kanlı bir bez parçasına sarmış ilk gördüğü cisimleri.

bgbid'i severim, toyluğundan ve biliyorsun seni sevmeyi bir türlü engelleyemedim, bu da benim toyluğum mu, olsun!

bozkırlı bir şehre girip asker selama durduğunda şaşırmış önce yeni sultanın sakalsız oluşuna, emir gelmeseymiş zabitten hatta kel erzincanlı çavuş, çavuş hüseyin bağıracakmış süngüyü, asker ağlamayacakmış halife efendinin sakalının bir yunan topuyla yandırıldığına.

hikayelerimi dinlemedin, sarı-yeşil kanepenin uyluğunda... sarı-yeşil beni bilemedin. kahır vakitler, kahır perdesinde karar etti, sen edemedin.

bir vakit çarın 5 oğlu varmış, dert olmuş ölünce yerine kimin geçeceği, kura çekmeyi denemiş, kibritler çürük çıkmış. çar çok üzülmüş, en küçük oğlunu alıp kucağına ava çıkmış, fakat koşarken bir tilkinin ardından atıyla oğlan dereye uçuvermiş. çar, çok üzülmüş. bir büyüğünü alıp gezmeye gitmiş ülkesinin her bir karışı babasından helal kalmış ülkesinin dağlarını, toprak dinlemeyince tanrının gölgesinin sözünü oğlanı kar altında bırakıvermiş. elemiş onlardan birbüyüğünü ve en büyüğünü alıp sayfiye yerinde denize girmiş, dalgalardan beğendiği birini seçip, oğlanı ısmarlamış, almamış deniz ama. çar karar vermiş büyük oğlanı veliaht etmiş. üç küçük domuzcuk bu sırada tuğla evlerine pak siding çekmekteymiş, kurt aç.
tümünü göster