two lovers
bu bir sinema yazısı değil. bu bir teşekkür yazısı. bildiğiniz gibi joaquin phoenix oyunculuğu bıraktı, bu film de onun son filmi olarak kalacak. yani aslında bu bir veda yazısı da olabilirdi. ama şu anda kendisine veda edemeyecek kadar kötüyüm. ben bir şeyi çok seveyim de o bir ibnelik yapmasın görülmüş değil. ve otuz dört yaşındayken "oynamıyorum artık" diyen bir aktör, görülmüşse, emin olun ki bu işte mutlaka parmağım vardır.

bu film ülkemizde gösterime girmedi, ancak izlenebilir olalı yeterince zaman geçmesine rağmen ben kendisini bugün izledim. elbette bunun bir nedeni var. böyle şeylerin mutlaka bir nedeni olur. ahh, joaquin. aramızda ne tür bir şey var, bu tür bir şey elbette seni öteki dünyada karşıma çıkaracak. hadi "oynamıyorum artık" deyip ölelim, zaman daha çabuk geçer.*(*vallahi asılmıyorum haha)

joaquin'in son karakterinin adı leonard. bu karakteri filmin yönetmeni ve bir joaquin phoenix hayranı olan james gray yazmış, ve leonard'ı "yer altından notlar*(*dostoyevski)", "beyaz geceler*(*dostoyevski)", " ve "dönüşüm*(*kafka)"ün gregor samsa'sına ayrıştırıyor tarif ederken. bütün bunlardan daha çekici olan tarafı ise karakteri bizzat joaquin için yaratmış olması.

joaquin bu hikayede bir manik depresif psikoz hastası (-nı oynuyor dersem kendime ihanet sayarım) oluyor. bipolar bozukluğu olan biri her zaman her ne şekilde görüyorsanız ondan başka bir şeydir, demek istediğim, leonard'a bakıp da he bunlar böyle oluyormuş demek gibi bir hataya düşmeyesiniz; onların öyle olduğunu anlayanların kendileri de birer bipolarlar ancak. intihar saplantısı ve hızlı duygu değişimleri dışında görüntüleyebileceğiniz bir şey yok, ki bunlar da karakter-hastalık ilişkisini analiz etmeniz için yeterli bilgiyi oluşturmuyorlar malesef. bir film olarak two lovers'a dönecek olursak, belirtmemiz zorunlu bir hal alacaktır ki, bu kadar karmaşık bir hikayeyi bu kadar düz ve bir de düzlüğüne rağmen zerre sıkmadan anlatabilen filmler bulamazsınız kolay kolay. bulup da beğenmeyen çıkarsa kendilerini dövebilecek bi ton jp hayranı tanıyorum.

filmin konusu bu yazının konusu dahilinde olabilecek en son şey. ancak işlenişinde bir gwyneth paltrow unsuru var ki, kendisini hiçbir zaman güzel bulmamış bir izleyici olarak dahi, bu filmde bir görsel şölene dönüştüğünü söyleyebilirim. 2003'te "sylvia" ile bir başka bipoları oynadığı günden beri gönlümüzdeki yeri bellidir, o başka. peki konumuz gwyneth de olmadığına göre, sahi konumuz nedir? gecenin bu saatinde sorunumuz nedir?

bu sadece, hikayenin sonu için, yazanına bir teşekkür yazısı. eğer bir konum ya da bir sorunum olsaydı, böyle bir filmi sağlıklı bir sonla bitirecek olan adama küfür koleksiyonumun en nadide parçalarını düşünmeden hediye ederdim. ama bu adam bir jp hayranı. ve jp'yi son filminde öldüremezsin. o'nunla vedalaşırken suratını ekşitemezsin bile. o merdiven başında, annesi olur, o'na sarılır ve dersin ki, "burası senin evin. ne zaman istersen, geri dönebilirsin..."

joaquin sinemaya geri dönecek. ne sanıyorsunuz?