ne zaman tanımış onu. aklımdan uçmuş gitmiş. vitirinden duruyordu. yeşil şisesinde beyaz etiketinin üzerinde bir siyah bir beyaz tüylü köpek aval aval bakıyordu. köpekler anglosaksondu.

çok zaman geçmiş sadece siluet olarak hatırlıyorum. ama nasıl başladığını biliyorum.

ilk zamanlar güzeldi. az şey isterdi ve güzel şeyler verirdi.

şarkı söylemezdim. bana söyletirdi.

sözlerini bile bilmediğim normal halde hatırlayamayacağım söylemeye kalksam beceremeyeceğim şarkıları o varken rahatça söylerdim.

makam, rakam nota falan düşünmezdim içimden geldiği gibi terennüm ederdim.

zihnimde etkisi fevkalade idi.

sanki tozlu tahta bir sehpayı silersinde pırıl pırıl yapardı ya işte beni de öyle yapardı.

yıllar geçti ben ona alıştım o da bana alıştı.

halini hatırını sormasam bana küserdi. küskünlüğü ise öfke olurdu bana.

ritmim kaçardı. haftada bir kez ona uğramamı istirham ederdi.

bir gün soğuktan yanmayan ısıtma sistemi marifetiyle kopnyak sureti ile karşıma dikildi mesela. kahveye koydum içim ısındı.

günün birinde yine bir cenaze arkasında acımı dağıttı.

cenazeler ne çok gidenler hep var elde var bir.

tek buzlu, meyva susuz ve soğuk haliyle severdim.

ama bunlar olmadığında hiç şikayet etmezdim.

olsun derdim bir gün kendisiyle buluşmamdan sonra içim onunla dolu doluyken bana saldıran köpeklere hep siz mi bana saldıracaksınız bari ben size saldırayım diyerek kovalamıştım. ağzımda ise bol anason tadı ve susam sokağının şarkısı ile.

kimileri var bunu içmek için içiyor kimileri ise imgelemini geliştirmek için. kimileri var neşelenmek için ama bir çoğu sadece kendi olabilmek için içiyor.

şimdilerde onunla bir dostuz. bana eskortluk yapıyor. bazı zamanlar ise can yoldaşlığı bazense sadece merhabalaşıyoruz.

sanki hiç varolmamış gibi....
tümünü göster