darbeye karşı yürüyelim tabi, neden yürümeyeceğiz. zaten yürümek güzel şeydir; vücudu dinç tutar, zihni açar, yaratıcılığı arttırır. hele bir de darbeye karşı yürüyorsak, of ki ne of, tadından yenmez. darbeler kakadır zaten. düşünsenize, ben üşenmiyorum, gidip beş yılda bi oy veriyorum, beni beş yıl ''yönetecek'' padişahı -pardon başbakanı- seçiyorum, oy verme kabininde geçirdiğim bir dakika boyunca ülke yönetiminde söz sahibi olabilmenin hazzını tüm hücrelerimde hissediyorum, sonra birileri benim seçtiğim başbakanı kırmızı çizgilerine uymuyor diye alaşağı ediyor. bir de bunlar kendilerine cumhuriyetçi falan diyor. kardeşim, ben ancak darbecilerin izin verdiği partileri seçebileceksem, seçmemin ne anlamı var? hayatım boyunca, sadece, yaklaşık yarım saat yaşayacağım kendi ''kendini yönetme eyleminde bulunmanın verdiği liberal haz'dan'' birilerinin beni mahrum bırakmaya ne hakkı var.

hem, darbecilerin cumhuriyet mitingleri varsa, bizim neden yetmiş milyon adımımız olmasın?

ben, cumhuriyet mitinglerindeki kalabalığı ilk gördüğümde ruhani bir vecd haline bürünmüştüm. kendimden geçmiş bir halde: ''bu kadar adamla devrim bile yapılır'' demiştim. sağolsun, o an yanımda bulunan bir arkadaş kurtardı beni bu gereksiz psikolojiden. ''yahu onlar kuru kalabalık. bir polis komiseri gelsin, gösteri bitti beyler dağılın desin, dakka geçirmeden evlerine giderler'' dedi de, kapıldığım aşağılık kompleksinden kurtuldum. darbeye karşı yürüyenlerin olduğunu gördüm ya, hele bir de bunların sayısının yetmiş milyonu bulduğunu duydum ya, artık hiç şüphem kalmadı bu ülkenin darbecilere kalmayacağından.

bu arada, darbelere karşı olalım dedik de, öyle her darbeye karşı olmak da olmaz. karşı olunacak darbe var, olunmayacak darbe var. gülen cemaatine danışmak lazım aslında bu konuyu. onlar tecrübeli nasılsa. fethullah hocamız darbecileri övmüştü açık açık zamanında. şimdi ise, stv, zihin yıkama tekniklerinden örnekler sunuyor etö konusunda. demek ki neymiş, darbe allahsız kafir komünistlere karşı yapılırsa orduya selam duracakmışız. ama ucu bize dokundumu karşı olacakmışız. örneğin, ne kadar demokrasi cahili olursa olsun, daha eski darbe maduru başbakanları demokrasi mücahidi, halk kahramanı ilan edecekmişiz. hatta, atmışlardaki gibi, bu başbakanlardan birinin kefenini bayrak bile yapabilirmişiz sezar'ın kanlı gömleği misali (ama o eskidi, tutmaz şimdilerde.)

dikkat etmek lazım bunlara. maazallah; marksist, leninist ve hatta maoistlere karşı yapılan bir darbeyi engellersek kazara, nice olur halimiz?

bir de bazı çok bilmişler var. diyorlar ki: ''sizin kemalist bürokratlardan farkınız yok. hükümetin ordudan emir alması ile, tüsiad'dan (ya da müsiad, farketmez) emir alması arasında hiç bir fark yok. siz, bürokrasinin diktatörlüğünün yerine sermayenin diktatörlüğünü getirmeye çalışıyorsunuz.!:sanılanın aksine, kitleler için sermayenin rengi pek de önemli değil:! bu egemenler arası iç savaşta kendinize bayrak yaptığınız burjuva demokrasisi de, en nihayetinde bir perde önü oyunundan başka bir şey değil. emekçi kitlelerin kurtuluşu, ancak üçüncü bir cephenin, işçilerin ve emekçilerin cephesinin açılması ile mümkündür. bla bla...''
bunlara karşı da dikkatli olmalıyız. ne olur ne olmaz, başımızı ağrıtabilirler. bu çağ dışı kalmış arkadaşlara karşı pek çok şey yapılabilirse de, konuyu dağıtmamak adına, ben konumuzla ilgili olanlara değineceğim. (yapılabileceklerin en temizi sağlam bir sopa atmak bunlara ya, du bakalım) öncelikle ''darbenin sağı solu olmaz, biz darbelerin hepsine karşıyız'' diyeceğiz. 12 eylüle de karşıyız diyeceğiz olmuş bitmiş bir şeye karşı olunabilirmiş gibi. seksenlerdeki sessizliğimizin, ve müstakbel seksenlerdeki müstakbel sessizliğimizin vebalini kenan evren'e ödettireceğiz sonra. kemalistler bile 12 eylül'ün günahlarını onun doksanlık sırtına yüklemişken, bize mi kaldı vefalı davranmak. vefa, istanbulda bir semt adı değil mi zaten. *(*bu ne alaka olm şimdi, mal mısın sen?)

alınan hiç bir önlem işe yaramazsa da, tıpkı seksendeki gibi, ezeli düşmanlarımız kemalistlerin ayağına kapanacağız bizi kurtarın diye. seksenlerde dincisi, faşisti, merkez sağı/solu, bürokratı, burjuvası nasıl birleştiysek bu bozgunculara karşı, yine öyle tek vücut olacağız. iktidarı tehlikeye giren her egemen sınıfın yaptığını yapacağız yani. hak, hukuk, kanun, demokrasi, anayasa ne varsa hepsini rafa kaldıracağız. (hele bir tehlike geçsin, gene oynarız bu oyuncaklarla.) ölümün karanlık yüzüne bakan bir yırtıcının vahşiliği ile iktidarımızı koruyacağız.

durun yahu, durun bir dakika. ben egemen bir sınıfın mensubu değilim ki. şu okulu es kaza bitirirsem sıradan bir memur olacağım işte. tamam, zorbanın dediğine göre memurlar işçi sayılmıyormuş ama, devlet memurlarını burjuva sayacak halimiz de yok. e ben niye türk filmlerindeki kötü patron havasına girdim birden de, yapacağızlı, edeceğizli konuşuyorum.

her neyse, daha fazla uzatmamak gerekiyor sanırım. dediğim gibi, yürümek güzel şeydir, hepimiz günde en az bir saat yürüyelim. zaten bu toplumda biz, ya beş yılda bir oy veriyoruz, ya da bir işe yarayıp yaramadığına bakmadan bol bol yürüyoruz. başka bir şey yapabildiğimiz yok. yine de biz yürüyelim, süleyman babanın söylediğine göre aşınmıyormuş yollar nasılsa.
tümünü göster