stranger than paradise
jim jarmusch'un ilk filmi permanent vacation'ı takip eden ve pek çoklarınca (buna ben de dahilim) başyapıtı olarak nitelenen stranger than paradise ,jarmusch mizahından ve absürtlüğünden fazlaca nasiplenmiş, küçük bir bütçeyle ve wim wenders'in bir filminden arta kalan malzemelerle tamamlanmış bir fukara minimalistliği ürünü desem abartmış olmam sanırım.

hikaye amerika'da geçse de amerika ve amerikan rüyasının hayli dışında bir gelişim çizgisi izliyor.willie,asıl adıyla bela molnar,macar asıllı,new york'un kenar mahallerinde yaşayan bir aylak.cleveland'da yaşayan lottee halasından telefon geliyor bir gün,budapeşte'den gelecek kuzen eva'nın on gün kadar willie'de kalması gerektiğine dair.willie amerikan kültürüne adapte olma,gerçek kimliğinden sıyrılma yolunda kendince epey yol kat etmişken (gerçek adı bela'yı hiç kullanmayıp yeni bir ad edinmiş olması,macarca konuşmayı hepten bir yana bırakmakla kalmayıp onunla macarca konuşan akrabalarını bundan alıkoyucu uyarılarda bulunmayı huy edinmesi,hatta filmin ilerleyen bölümlerinde arkadaşı eddie'nin 'kuzenin gelmeden önce senin macar olduğunu bilmiyordum' repliklerinden çıkardığımıza göre macar asıllı olduğunu gerçeğini saklamış olması gibi...) bağlarını koparmaya çalıştığı kültürün bir ferdi olan eva'nın varlığı kuşkusuz onun için tahammül sınırları dışında olacaktır.

film amerika'ya yeni gelmiş eva'nın havalanındaki görüntüsüyle açılır.filmin ilk bölümüne verilen ad gibi amerika eva için 'yeni bir dünya' dır.her ne kadar elinde kasetçalarıyla screaming jay hawkins eşliğinde new york'un banliyölerine doğru yol alsa da,yani avrupa'dan gelmiş birinin beklediğinin aksine amerikan rüyasına yaraşır görüntüler onu karşılamasa da hala onun için 'yeni bir dünya'dır amerika.bundan sonra willie'nin ayrıca hissettirdiği tahammülsüzlüğüne ek olarak aşırı olmasa da yabancılıklar ve az da olsa yadırgamalar kendini gösterir.eva willie'nin yediği tv yemeğine yabancıdır 'ete bile benzemiyor şu yediğin' der,willie'nin izlediği amerikan futbolunun 'çok aptal bir oyun' olduğunu söyler,buna karşın willie eva'nın ilahı olarak nitelediği screaming jay hawkins'in müziğinin 'korkunç bir şey' olduğunu belirtir.ancak zamanın geçmesiyle yabancılıklar yanında akranlıklar da su yüzüne çıkmaya başlar.sınıf atlama hırsına,peşinde koşulan bir ideale yer vermeyen, tek uğraş olarak üç beş günlük tv yemeği,sigara ve bira parası çıkaracakları at yarışları ve kumar masalarında danışıklı dövüşlerin yer aldığı yaşamlar süren willie ve arkadaşı eddie gibi eva'nın da ciddi ve turnayı gözünden vurucu beklentilerle amerika'ya gelmediği anlaşılır.o da elinde sigarasıyla dans etmekle,sokaklarda aylak aylak dolaşmalarla,marketlerden sigara,konserve afırmalarla geçirdiği bu on günlük süreçte aslında onlardan biri olduğunu fark ettirir.ne var ki bu farkındalık on günlük sürenin sonlarında olmuştur ve eva'nın cleveland'a gitme vakti gelip çatmıştır.

willie ile eddie yine at yarışları oynarlar,hileleriyle kumar masalarına otururlar,yani onların günlük sıradan yaşamından başka bir şey göstermeyen sekanslar ilerler,ilerledikçe plansız yaşamlarının akışına terk edildikleri tesadüfler de ellerine üç beş günlük sıradan yaşamlarını sürdürmeye yetecekten çok daha fazla para bırakır.kumar oynayan biri ya kendisini zor durumdan bırakan borçlarını ödemek için,ya turnayı gözünden vurmak için oynar; ama willie ile eddie'nin yine bir planı amacı yoktur masaya otururken.parayı aldıktan sonra ancak kararlaştırılar ne yapacaklarını,ödünç bir otomobille yola çıkarlar,yolda clevaland'a uğramaya karar verirler.eva'yı görüp birkaç gün kalırlar orda,sonra tekrar yola çıkarlar yine yolda karar verirler eva'yı alıp florida'ya gitmeye.yani anlık kararlara ve ironik tesadüflere teslim edilmiş basit yaşamları gözlerimizin önündedir,yüksek idealler ve amaçlar ve bunlara ulaştıracak programlara bağlanmış bir hayat tarzı yoktur karakterlerin cennetten de garip'te.jarmusch'un alışılmışın dışında ve kendine özgü sinema dilinin yanısıra özellikle bu açıdan klişeler yuvası hollywood sinemasından ayrılır cennetten de garip.
florida'ya vardıklarında yine bir karartma girer ekrana,filmin bu son bölümü 'paradise','cennet' olarak isimlendirilir.peki gerçekten florida cennet midir?elbet değildir, burada da willie ile eddie bahis oynarlar,kaybederler,kazanırlar,vakit denk gelse willie yine tv,tv yemeği,koltuk üçlüsüne kendisini teslim edip amerikan futbolu seyredecektir.yine tesadüfler sıradan yaşamı ellerinde evirir çevirir.eva aldığı bir hasır şapkayı takmış gezerken,yabancı bir adam ona tomarla para verip uzaklaşır.eva anlık şaşkınlığını hemen def ederek parayı cebe indirip sıvışır,o gittikten sonra sabit kalan kadraja onun gibi hasır şapka takmış başka bir kadın girer ve az önceki adamı aradığını anlamamıza yarayacak şekilde etrafına bakınır.yani bir hasır şapka bir tomar para getirmiştir;rastlantıların gücünü asla küçümsememek gerekir anlayacağınız.

(spoiler: filmin finali ise absürtlüğün ve ironinin tırmandığı bölümdür.eva aldığı paranın bir kısmını yazdığı bir notla motel odasına willie ve eddie için bırakır.at yarışından kazandıkları parayla motele dönen ikili eva'nın bıraktığı nottan avrupa'ya gitmek için yola çıktığını öğrenip apar topar havaalanına giderler.aslında eva'nın cleveland'a gitmeden önce willie'nin ona karşı duymaya başladığı yakın ilgiyi belli belirsiz sezinlesek de artık finalde bu sezgilerimiz perçinlenerek güçlü bir kanıya dönüşür.havaalanındaki görevliden eva'nın budapeşte uçağına bindiğini öğrenen willie uçuşa beş dakika kalmasına ve eddie'nin tüm itirazlarına rağmen eva'yı geri getirmek için bilet alarak uçağa biner.fakat sonraki sekans bize gösterir ki eva aslında uçakta değildir,motele dönmüştür ve döndüğünde eddie ile willie'nin ayrıldığını görmüştür.tabi onu uçakta bulamayan willie ise hiç hesapta yokken memleketi budapeşte'ye doğru yol almaya başlamış olur,uçağın havalandığını gören eddie ise willie'nin bu yaptığına şaşırmakla kalır.)

filmi ilk izlediğimde jarmusch'un tarzına ve bu denli absürtlüğe aşina olmayan ben şimdilerde ahmakça olduğunu kabul ettiğim bir tepki verdiğimi anımsıyorum finalin akabinde : "yapma ya,hayır bu son mu şimdi,film böyle bitemez."

sonradan dank etti kafama işte,böyle bir filme de ancak böyle bir son yaraşırdı.