bir hafta önce sudan bir nedenle atıştık biraz; bizim yüksel entelektüel birikimimize (ali ve benim ham de! yok artık) bakarak konunun darfur sorunu olduğunu, sudan iç siyaseti konusunda çeşitli kaynaklardan yapılmış alıntılarla derin bir tartışma yaptığımızı düşünebilen arkadaşları şimdiden tebrik ediyorum. tebrik etmekle yetinmeyip ali'ye teklifimi sunuyorum: bu kulları alıp yeni bir din, yeni bir kilise kuralım. ali pek tabii ki oralı olmuyor, zaten sanıyorum bu tür okurlar da bulunmuyor.

fakat bilemezsiniz ben ali ile konuşurken hep öyle sanıyorum (güzelim girişi lise yıllığı tadına yıktık ya helal olsun!). bana bildiğimiz sıradan bir şey söylüyor, ben onu evirip çevirip anlamaya çalışıyorum. kişisel olmayan örnekler bulmak kolay değil tabii, uydurarak devam edelim. "kırmızı bir şapka" taktığından bahsediyor, buna bin türlü sembolik anlam yüklüyorum. bana bugünün metaforunun ne derece sürrealist olduğunu anlatmaya çalıştığını düşünüyorum (tamam kelimelerin tam anlamını bilmiyorum, ali ile beni entelektüel türbülans içinde göstermek niyetim) yahut kıyassız bir katliam tanısı beliriyor kafamda, hatta daha ileri gidip fellini erotizmine göndermeler yaptığını düşünüyorum. iyi bok yiyorum, hakikaten kırmızı şapkayla çıkıp geliyor. "timsah derili ayakkabılarım olacak, beni oradan tanırsın" diyor, iki gün var daha buluşmamıza, delirecek raddeye geliyorum. bu şifreyi çözmeliyim, tanımalıyım tanımalıyım. timsahın acımasızlığa mı yoksa doğanın koşulsuz akışkanlığına mı gönderme olduğunu merak ediyorum. belki de petanın yüksek ahlaki değerlerini vurgulamak için kullanılmış bir parola, çıplaklığın insan sıfatı için başkaları üzerinde kurulmuş iktidardan daha mühim ve müheccer (var mı bu kelimenin aslı) olduğunu vurguluyor. ya da son dakikada dehamın ışığı gibi bir anda parlıyor, bana uzak kıtalardan vce uzak çağlardan kalma bir görünümü olduğunu anlatmak için böyle yapıyor, esmer -kara değil, güneş yanığı- amazondan nil deltasına yerli. ama çelişiyorum burada kendimle, mutlaka biliyordur timsahın modern ilmimize ne kadar geç girdiğini, öyleyse kesinlikle kolonyalizme gönderme yapıyordur. yok canım, bildiğin timsah derisi ayakkabı/çizmeyi çekmiş geliyor. inandığım her şeyi tanrı belliyor, efes'i bir kez daha onun kulu ve elçisi addediyorum. 13 yaşımda kazara bali kokladım, ondan mı oluyor bütün bu işler?

ali, ziyadesiyle sade insan, insan kısmı güçlü, sadeliği halk gölgeliklerinde saklanan kahraman tevazusu. ali, bazen şaşırıyor, anlamakta zorlanıyor, benimle çokça dalga geçebiliyor, ama ne diyorsa onu demek istediğini bilebileceğimiz kadar temiz içi. içi dışı bir deyiminin tahayyül edildiği vakit benim kişisel ansel&gratel masalımda yer alması gerektiği gibi yüzeyi böbrek, ciğer, dalak ve bilcümle sakatat kaplı bir nesneyi tarif ettiğini bilmesem ali için içi dışı bir derdim. geçen bir de fıratla gittik, imkansızlıktan kiremitte böbrek yaptık, harikuladeydi, anlatamam. böyle içten (aklım ciğerlere falan düşüyşir) insan ne diyeyim. kimince somurtuyor, kimincek anlayamadığım kadar neşeli, gerçekten benimle dalga geçiyor, o aradaki geçiş kapısının stargate gibi bir şey olduğuna hükmetmekle birlikte sırrına vakıf olamadım.

yazıyor, kimsesi olmadığı için değil, kimseyi yakıştırmadığından yanına; insanı seviyor, kendi insanlığından falan değil a, kendini insandan uzak koyduğundan, insanı yüce bildiğinden; insanlara kızıyor, o bu kadar yüceltirken soyunu -hatta kendini dahil etmeyecek kadar- onlar bu kadar da tavırsız davranabildikleri için; insandan sayıyor kimileyin beni, bütün dosdoğruluğu ile konuşuyor, büyük başarı!

elbette aramızdaki kişisel meselerlerden bahsedeceğim, haha, neler anlatacağım, ne dedikodular döndü bu kazanlarda.

hayır, inanın başkası olsa yapardım, ali bunları anlatamayacağım kadar masum hem, hem de masumiyetin bir uçurum başında içilen rakıyla özdeş sayıldığı bu çağda, masumiyetin fetiş nesneleri ile yeniden isimlendirildiği zamanımızda, masumiyetin anlamsız bir serzenişten öte değeri kalmadığı saatlerde, hem de hem masumiyet derken bile iki dudağımızın birbirine komplolar kurduğu tuhaf etimolojilerde.

alinin eskisi: sandık okuyun, torunlara falan kalır diye değil, anlaşılmamaktan korktuğu halde anlaşılmamaya inanmadığı için yazılmıştır, sandığı okumadan gelmeyin!

kısacası dümdüz insan, benim bütün o gösterişli sözcükler arasında sakladığım alt metinlerin aksine ne entelektüel olmak umurunda, ne şan, ne servet; dümdüz insan,ü kaşınırsa anlatacağım kişisel şeyler olabilir pek tabii ki, bunları saklı tutuyorum.
tümünü göster