yeni bir ev yeni hayalleri de beraberinde getirir, kuşkusuz. hep olumludur bu hayaller. kimse "yeni evime taşındığım zaman çamaşır makinem su sızdıracak, bir sabah uyandığımda bütün evi sular içinde bulacağım. ayrıca evime hırsız girecek, tatilden dönüşümde büyük bir sürpriz yaşayacağım." diye düşünmez. tam tersidir. hatta huzurdan çok mutluluğa yöneliktir bu hayaller, eğer hala mutlu olabilecek bir ruh taşıyorsa kişi içinde. ama burada içinde mutlu olabilecek bir ruh taşıyan birinden değil, o'nun hikayesinden bahsedeceğim size; ve söylemeliyim ki onun ruhu mutlu olamayacak kadar yıpranmış. yıllarca her gün 'vacuum cleaner'la temizlenmiş bir halı gibi; genel olarak yıpranmış, o eski kabarık hali yok olmuş, çok basılan yerlerse dümdüz olmuş. onun hikayesi: o huzur arıyordu. sorun çıkmadığı sürece de hiçbir şeyin iyiye gitmesine gerek yoktu. bu kadar basit.

sahibinden kiralıktı bulduğu ev. daireyi mal sahibiyle birlikte gezdi. yeni boyanmış duvarların bile saklayamadığı küf tabakaları vardı yer yer. mutfak ufacıktı. 'zaten yemek yapmıyorum.' diye düşündü. geriye kalan şeyler de ideal değildi ama onun da ideali aradığı söylenemezdi. 'en azından emlakçı parası yok.' diye düşündü ve evi kiralamaya karar verdi. daha iyisini de bulamamıştı zaten. bir oda bir salon, minik bir daire.

taşındı. parası olduğu dönemlerde çok güzel bir yatak odası takımı almıştı kendine. siyah ve bejin mükemmel uyumu... kiraladığı evin yatak odası çok ufak olduğu için yatak odası takımını salona yerleştirdi. zaten çoğunlukla odasında vakit geçirirdi. diğer odaya bir kanepe alsa yeterdi, o da üç ayda bir uğrayan arkadaşları ayakta kalmasın diye. bir kanepe sipariş etti; siyah ama yastıkları bej. 'on gün içinde hazır olur abla. biz size haber veririz gelince.' dediler. 'peki' demişti ama bir an önce gelmesini istiyordu kanepenin. boş, bomboş bir oda vardı evde. yalnızdı ama normalde ne ürkütür ne de kaygılandırırdı bu yalnızlık onu. hiç şikayet etmezdi yalnızlığından. ama bu odanın böylesine boş olması, kornişten hayaletmiş gibi bir başlarına sarkan perdeler onu iyice ürkütüyordu. daha önce böylesine hissetmemişti hiç yalnız olduğunu.

kanepeyi beklediği on gün içinde her gün yalnızlığına hayıflandı. 'bir oda arkadaşı mı bulmalıyım acaba?' diye düşünüyordu sürekli. sonra hatırlıyordu bugüne kadar pek az kişiyle ev arkadaşı olarak anlaşabildiğini. kötü biri değildi ama sorumluluk alma konusunda berbattı. tuvaleti temizlemeyi unuturdu, bardaklar diplerinde ince bir leke bırakarak odasında birikirdi... her geçen gün giderek daha da korkutuyordu bu yalnızlık hissi onu. daha önce hiç böyle hissetmemişti. 'bir an önce şu kanepe gelse de bizimkileri çağırıp ufak bir parti yapsam.' diyordu sürekli kafasındaki ürkünç düşünce balonlarını silip atabilmek için. bir süreliğine dağılıyordu yalnızlık fikri; uzun süredir görüşmediği arkadaşlarıyla parti verme hissi onu heyecanlandırıyordu. 'film izleriz, oyun oynarız, son zamanlarda keşfettiğim müzikleri seveceklerdir kesin.'

on gün geçmişti. heyecanlıydı uyandığında, bugün aranacaktı ve ta daaaa. sanki sihirliymişçesine bambaşka bir hava katacaktı kanepe odaya. evden çıkmak istiyordu aslında bugün. 'normalde olsa istemem ama bugün teslimat olacak ya, kudurdum sıkıntıdan.' diye düşündü. dişlerini sıktı, bekledi. ama aramadılar. teslimatın o gün gerçekleşmemiş olmaması katlanılabilir bir şeydi ama onu adam yerine koyup aramamışlardı da. gece olduğunda sinirlendi; 'yarın' dedi 'yarın sabah onları ararım. eminim ufak bir pürüz çıkmıştır. yarın hallolur.'
uyandığında önceki günkü kadar olmasa da heyecanlıydı. izbe bir yerde bulunan ufak dükkanın numarasını çevirdi.

"alo?"
"kırmızı mobilya mı?"
"evet? buyrun?"
"ben 11 gün önce siyah, bej yastıkı bir kanepe sipariş etmiştim. on günde teslim edileceği söylenmişti. bir sorun mu var?"
"ablam hatırladım ben seni ama biz onu unutmuşuz yauv."
"unuttunuz mu? nasıl bir gerizekalılık bu?"

cevabı beklemeden telefonu kapattı. zaten adam ona nasıl bir gerizekalılık olduğunu anlatamazdı ki. sipariş almışlardı ve siparişi unutmuşlardı. "biz size haber veririz." palavra!
"her şey bitti. artık yalnızsın." diye düşündü. karşısında duran aynaya baktı. güldü. gülünce bir sürtüğü andırdığına karar verdi, gülmekten de vazgeçti.

(still cursed'ün outleth'deki 'koltuk' yazısına atfen.)