dostum, sevgilim. ne zamandır dokunuşlarını unuttuğum bir anda dün gece çıkageldi, nasıl özlemişim sesini ve kokusu yanıbaşımda beliriverdi. bana şunu yazdı:

elleri kırışık ömrümden sana çizik yeşil zeytinler hazırlıyorum
kahvaltıda sevilmek üzre
adını kazıyorum tahta masamıza
adın adımda kalıyor
kokun kokuma sindi
şimdi nasıl olacak bu yalan bilmece
alfabelerden kaçırdığımız sözcükleri kırıp
sıcak sıcak banacağız yağına
tadı damağında kalacak devşirmelerin

gökyüzü bir tamlamadır
yüzünün bittiği yerde
yıldızlar parlamaz
ben gözümü kapatarım
elimde iğne
gelsin diye günyüzü
havasını alırım bu fezanın
dımdızlak bırakırlar sonra
adımı sanımı soran olmaz

kodes dediğin dört tarafı sen bir aşk

-----------------

ellerim dokunmasalar olur mu ben de dedim ona:

notlarımı unuttuğum ranzamda, sabah apaydınlık bir kırlık bulmak. oysa mazgal kapalı. sen yanıbaşımda ama ve kapıaltında toplanmış mahkemecilerin gürültüsünden azade, bir kere daha bakıveriyorsun. külçemi emanet edip küflü duvara, kulaklarına bir küfür bırakıyorum, bilemezsin belki buradan çıkamayacağım. sana zamanlarımı tutma nöbeti seriyorum, bir-üç, dört-yedi, sayımlara yetişeceğim.
uzak bir kıtadasın, bana meta söylüyorsun, çay desem güleceksin, kızlar geçiyor gülerek, gözlerine kilitlenmiş çözülmüyorum.

kaşlarının birleşmesi gereken yerde dikine bir satır aralanıyor, oraya bir tarih bırakıyorlar, biraz kurumuş fesleğen, tozu alınmamış bir piyano belki ve bozuk bir saatin akrebini. kulaklarından öpüyorum, iki küçük yüzüğü geleceğe yoruyor, ihtişamında biraz kızılın, kendime -bilemezsin- ne babalıklar biçiyorum.

zeytinin yeşili gözlerimi alır -bunu bilirsin- kar yağdığında neşelenirim -kar görmedin ki- avuçlarım hep ama hep boştu -tutsan- birazcık otobüs beklerken kulaklarına dalıyorum.
ranzada bir heyet yorgunluğu, adımlarını sayarak atan nöbetçiler, sobanın kapağı 30 derece, sen kurumuş fesleğenler örtmüşsün üzerime, havalandırmada sayımcıların ayak sesleri.

-----------------

susmadı devam etti:

reklam kokuyor tüm gülüşlerin
aşna ve fişne tam da boynundan öperken
çocukluğum
bir park sahnesinde adım adım düşüşüm
kim bilirdi
siyaha siyah deneceğini

noel baba bizi hiç sevmedi güzelim
kirli çoraplar astık soba teline
gözümüzde kömür isi
adı öteden
kız kokusundan geldi
suyu bereketinde bir ırmak
tuzunu suyundan ayırdık
tuzlara girdik biz
eteğinde çan seğirtmesi
buz gözlerinde afrikalı sancılar
kral attı üç oldu

son ceza sahası alnının
kale male değil
bizimkisi merdivenaltı
ucuz şarap
"sensiz nefes alıyor bu kent"
köprü altı nefes nefes
fareler ve mazlumlar
göz kenarından pınar mı akar
biz tuzu ağladık
sen suyunu verdin
ve evrim
çağ atladı
bir kalbimi es geçti
tuzlar basıldı kanlar döküldü

alnımda hala bosna
ben yakıldım
evrim kalbimi unuttu
hala o taşra
ve ben yontma yontma bir yürek
ben öldüm...adım bile kalmadı

-----------------------------------------

sonra demesem olmazdı, dedim:

sataştığın ilmekte salıncaklar kurdum. bütün törpülerinde, tüylerim nasıl ürperir biliyorsun.
koltuğum altında bir ağırlık, kokun olsaydı keşke, bütün karanlıklarda öpseydim. kokular, yazmaklar söyledi uzaktan, gülerken bile kendi nefretimizdeydik. gemiler ısmarlar, kandiller yakardık ki, bir papazın kovaladığı az oğlan, az haşarı. son yudumu mahremdeki, ve beni sonra yine sevecek miydin, tüylerim ürperirken, bir maç yayını belki, bu telaşlarda çağıracak mıydın?

kaşlarının birleşmesi gereken yerde dikine bir satır, adın orada yazılı, demem, gerçek adın biraz şaibeli biraz... birazı bilmem ki nedir. karnımın orta yerinden geçen sancı tanıdık, gözler değmedi, yine de tanırlar, ayaklarımın altındaki havai yutkunmalar adını bilmese ben bile emin olamam.
tuzumuz birlik, ne ağlayabilir, ne gidebilirim daha, senden başka kalamam.

küllerinden bir mabed yapacağıma söz vermiştim, iki gözümü önüme alıp huzurundayım, sana kulluklarımın mayasından başka vereceğim olmadığından, bütün bir ömrü istemiştim önüne sereyim, kulaklarım şivende bulsun yerini
aşık olmaktan başka çıkar yolum yokken, gittiğini bilmek, hangi akarsu doyurur beni senden izinsiz, seni sevmek...

-------------

bir gün olur da gelirse buralara, kendi imzasıyla söyler aşkını ve nefretini bana, ben şimdilik alıntı yaptım.
tümünü göster