yalnızlığa alışmalı insan...

aynalarla dertleşmeye, kendi kendine kadeh kaldırmaya, kendi esprilerine gülmeye, kendi kendini beğenmeye- iltifatlar etmeye, rüyalarını bile kendiyle paylaşmayı öğrenmeli...

satrancı bile kendiyle oynamaya alışmalı... kendini kendi şah- mat edip hem gururlanabilmeyi hem ezilebilmeyi aynı zaman diliminde yaşayabilmeli.

gittiğinde sadece kendinden gideceğini bilmeli.

sahilde yürürken elinde başka eller değil, çantasının kulpunu hissetmeye alışmalı... çay içerken denize nazır yalnız iç geçirmeye alışmalı.

zamanla konuşmayı unutacağını bilse bile konuşamamaya alışmalı.

güvendiği dağlara kar yağacağını merakla bekleyebilmeli çünkü bir sonraki aşamada bunları yaşayacağını görecek kadar güç sahibi olabilmeli.

bir gün en ucuz bez parçasıyla göçüp giderken yanında kimsenin olmayacağını bilecek kadar cesaretli olabilmeli...

yapayalnızken bile kendi kalabalıklarında gün geçirmeye, her şeye rağmen gülümsemeye hatta kahkahalar atabilmeyi öğrenmeli insan...

"seni seviyorum" ve "seni özledim" sözlerinin içini kanatmasına izin vermemeli, kimi zaman bunları kendi için söyleyebilmeli ve hatta önce kendine aşık olabilmeli insan...

önce kendini affedebilmeyi becermeli insan, kendini dışarıdan görmeyi, önce kendi kendi için empati kurabilmeyi başarabilmeli...

kendini sahipsiz bir kedi gibi sokaklarda bi başına hissetmeyi bir kenara bırakıp, uçsuz bucaksız göklerde bir kartal edasıyla süzülebilmeyi öğrenmeli insan...

önce kendine acımayı bırakıp, tüm bunları başarabildiği için kendiyle gurur duymayı, kendini sevmeyi, kendine saygı duymayı bilmeli insan...

bindiğin dalı birilerinin kestiğini görsen bile çığlık atmayı bırakıp, nasıl başka dala geçerimin hesabını yapabilmeli insan...

bırakmamayı ve asla vazgeçmemeyi öğrenebilmeli....

umutları tükendiğinde bile arsız bir sarmaşık gibi tutunabilmeli hayata insan...