ne derlerse doğru derler. kimin dediğine göre değişkenlik arzeder söylenen. (uzun zaman oldu, tek kelimelik paragraf dahi kabul edilebilir bir başlangıç olsa gerek)
''bir zamanlar bir adam varmış ve sonradan, içinde hiç de o adamla ilgili olmayan bir ruh peydah olmuş. son zamanlarındaki adam kaybolmuş aslında. kopmuş, uçmuş, başka diyarlara iltica etmiş. bu kopuş, kilometrelerle tarif edilecek bir hareketi anlatıyor değil. işin acı tarafı da bu zaten. zira, mesafe kat edecek olsa kendini bulma ihtimali var, kendinden kaçan kişioğlunun ise nereye gittiği muamma. kendinden neden kaçıyor, anlaşılır gibi değil.''
nasıl olur bilinmez, ama bir anda yaşanır kopuş. başlangıcı ve bitişi belirsiz, uzamda yer kaplayan bir kanyondan atlayıverir insan. ne zaman ve hangi ruh haliyle atladığını dahi bilmeden boşlukta bulur kendini. kütle çekimi onu sürekli hızlandırmakta ve karanlık olarak adlandırdığı boşlukta zamansız ve de mekansız bir şekilde sürüklemektedir. bu süreç öyle ansızın işler ki; düşmeden kendini hissettir ancak; atlamanın öncesindeki sebebin mahiyetini kavramaya müsade etmez. düşüş vardır. idrak edilir. sebepler askıda kalır.
düşüş kendi mahiyetini (sebebi değil, kendi varlığını) kavrattığı anda, keyfiyet söz konusu olmakta. bu keyfiyet hiç bitmeyecek gibi yaşanan hayatın bir özeti gibi görünüyor. hal böyle olunca kişioğlu; kendini kaptırdığı hazdan geri durmak bir yana, daha ne kadar ileri gidebilir onun derdine düşüyor. ''düşkünsün bir kere, bundan aşağısı yok'' der dışarıdan bakan kişi. aşağıyı arzulamaktan ötesi var mı bilinmez, bu avant-garde bir tutum değil, ''dünya yansa umrumda değil'' tavrı hiç değil, ölmek gibi mühim konulara kafa yorup da sıkılan bir ademoğlunun gülücükler saçan yüce tümevarımları hiç değil. bu ''anı yaşamanın'' dayanılmaz hafifliği. sonrasında hasıl olan kişisel aşağılanma durumundan bahsediyorum.
insan kopar. sürekli bir şeylerden ayrılır. cihangir'de, bir zamanlar hayatının kadını dediği esrarkeş kevaşeden, süresini bilmediği ömrünü armağan ettiğini düşündüğü bas gitarından, bomboş ve anlamsız hacimleri tanımlamaya yarayan mesleğinden... sürekli kopuş ve başka bir dala tutunuşla geçer ömür böylelikle. yeniden başlamak gerekiyor kimi zaman. onun da keyfi başka.
bir kadınla yatmak gibi, dikte edilenleri nihayete erdirmek. okulu bitirmek, şeytanlaşan sakalları kesmek, hiç bir şey düşünmeden geçen zamanlara aldırış etmemek bir kadınla yatabilmek gibi doyuruyor insanı. çantanda kadın külodu bulunur da hani sevgiliye dert anlatamazsın, ondan başka gül koklamadığına inandıramazsın onu. dahası; bunun için çabalamayacak hale gelmişsindir çoktan. ağlanacak haline gülmenin geldiği demdesindir artık. nereye gidecek böyle, daha ne kadar sürecek hiç bir şeyi düşünmeden geçen zaman. fazla nota basmak gerekmez oysa, fazla çizgi çekmeden de tasarlanır işlevler. çok aksiyondansa, çok çıkarım lazım insana. kopmadan, kafa olmadan, dibe vurmadan da idrak edebilmek lazım. o kafaya ulaşmak için bir şey kullanmaya gerek yok sanırım. peki nasıl sağlanır bu disiplin? hedonist olmadan, keyif almak nasıl mümkün?