girizgah için bir cümle bulamadım allah diyorum konuya zıplıyorum.

9'dan beşe kadar olan hayatlarımızın monotonluğunda ne için yaşarız?

nedir bu monotonluğa katlanmamıza sebep olan şey?

nedir sanki bütün bir sene it gibi çalışıp sadece iki haftalık kafamıza göre biryerler de yaşamamıza katlanılan şey?

hissedebilmektir.

ister kötü ister iyi olsun insan bu alemde hissedebildiği kadar yaşar.

ama bazı hisler vardır.

bu hisler sizi yaşadığınıza yaşadığınıza pişman eder.

aptal yerine konulmak, saygısızlık, haksızlığa uğramak vesaire şeyler.

bazı hisler vardır ki yaşama motorunu ateşler. sankiş tam herşey bitti derken hayat bacaklarınıza gül gibi sarılır. buna sebep verir.

ama ne yazık ki bu ikinci saydığım katogorinin çok bedeli vardır. hem de aklı almaz bir bedeli.

peki nedir işin çıkış yolu?

ya hissetmeyip saksı gibi yaşamak mı yoksa hissedip avare olmak mı?

çağımızda anlamanın ve hissetmenin her türlüsü bir manyaklıktır diye buyurmuş dosteyski.

yer altında notlarda kahramanı fazla hissedendi. fazlası fazla kaçtı normal bir insandı. ama öbürleri pek hissetmeyenlerdendi ve ne kadar gülünç gösteriyordu onları. öyle ota boka kullanılan ironi kelimesini dınk diye yerinde ve zamanında kullanıyordu.

ama mevzumuz yeraltında notlar değil. belki de yeraltından notlar yahut adı herneyse bir şeyler iste.

bir çelik düşünün sulanması gerekiyor. çünkü daha iyi olabilmesi için sulanmalıdır çelik. önce katranlı siyanür bilmem neli alevlerin içine atılıyor kavruluyor ve kavruluyor sonra da suya konuyo. suya konulurken cozzzz diye ses cıkartıp patlıyor, sonra dinlenip kurutulup esas olması gerekn ise konuluyor

çelik sulanmasa ne olur? bir halta yaramaz hamur olur. taktir edersiniz ki bu hamur yenemez.

peki hissedilmese ne olur? herhalde sait faik'in sinağrit babasındaki sonuncu olta sahibi olur.

bence mağlubiyetlik hissi galibiyet hissinden daha değerlidir.

çünkü galibiyet bir mahi hülyadır. mağlubiyet esastır.

ne kadar çok kazanırsak kazanalım sonunda sıfır bütün kazançları yutar.

kara ası bütün kağıtları yener.

ama ne olursa olsun hissedemeyen insan yarı ölüdür.

sadece yiyip içip üzerine aptes bozan ve yaradanın vermiş olduğu melekenin üzerine bağdaş kurup tembel tembel oturan kişidir.

ama çağımızda hissetmek bir don kişotluk oldu çıktı hatta aptallık oldu.

ama bütün bunlara rağmen eninde sonunda yaşayan ölü olmayacak mıyız?

o vakit en temizi bütün şartlara rağmen hissedebilmek.

ama...

ama...

işin aması var ama da şu:

mektup alırsın, her taraf gül gülistan;
derken cenaze geçer, her taraf zindan.
mümkün olsa da insan, her zaman gülebilse;
olmasa her neşenin sonunda hüzün.
acısı da, tatlısı da ömrümüzün,
çok pahalıya oturur üstümüze. *(*cahit sıtkı tarancı)
tümünü göster