- eee, anlat...

aslında anlatacak o kadar çok şey var ki. susuyorsam bir sebebi de yok doğrusu.* ağlayabilenler ve ağlayamayanlar vardır. ağlayamayanların boğazına bir yumru oturur. o tıkanma hissini de kovalarca gözyaşı karşılayamaz ya! susmak zor değil, kolay olanı. sonuçları mı acı peki? eylemlerin sonuçları vardır. susmak bir eylem değil! o halde, neler kaybettiğimi asla bilemem.**

yazsam rahatlayacak mısın?*** bir yıl önce denemişim. iki yıl önce... beş yıl önce... günlüklerin ilk okunduğu ve masumiyetin yittiği yıllarda da denemiş olmalıyım. o zaman olmamışsa şimdi mümkün değil zaten.**** şu yalanlar var ya, o gün doğruluğuna iman ettiğin ve maskelerini zaman sonra atan yalanlar... onlardan çok birikti. daha yirmili yaşlardayım, vazgeçtim. vazgeçmek için erken mi peki? önümde kaç yıl- ay- gün kaldığını bilmediğimden cevaplayamam. vazgeçmiş ve yeni bir yöntem bulmuşum. sırf 'içim' oyalansın diye. ama geçmişi değiştirerek yazmak, dikişi her an atabilecek bir yamayla dolaşma riskini beraberinde getiriyormuş. yöntem iptal yani.

susarak karmaşıklaştırdığım herşey; tanıdığım, tanıyamadığım insanlar, yaşadığım ve nedensizce kimseye anlatmadığım; şu an hala hatırladığımdan önemsiz olamayacağına kanaat getirdiğim birkaç olay, yaz tatilleri, alışılan şehirler, ayrılırken acı duyduğum insanlar... teker teker basitler. ama onları üstünkörü paketleyip rafsız bir hafızaya yerleştirdiğimden; yani herşeyi susarak karmaşıklaştırdığımdan;

'hadi anlat bakalım, dök beni' deyince içim, siktiri çekiyorum şimdilerde.

* yazının sonu gelsin hele
** içinle konuşmamakla kendini anlama şansını kaybediyorsun
*** elbette
**** tembel ve korkaksın o yüzden
tümünü göster