sabahları bir tozlu yol kokusuyla uyanmak çoğu zaman, berbat bir toz bu, yaz güneşinin altında kurudukça kurumuş, genizlerini yakıyor. beteri, itiraz edemiyorsun.
yeni yeni muhakemelerle uyanmak hep, gece nerede kaldığını hiç hatırlamadan ve kamil sana hatırlatamayacağından hikaye bambaşka yazılıyor her seferinde.
hırçın bir çocuk büyütmek, kimseye aldırmadan değil, bütün toplumsal tabuların altında her seferinda daha çok ezilerek, ama sakal traşını ihmal ederke hep.
kolaya kaçıp şişeler biriktirerek, seni bıraktığı için değil, hiç değil -hem o da artık herkes gibi- sadece eski bir kültürü yaşatıp şarap şişelerinden kitaplık yapmak için ve bir daha okurken eski tadı asla alamayacağın kitaplar için üstelik.

bu saçma şehirde ilk nerede açar papatyalar bilirsin, en büyük eb güzel papatyaların yerini de bilirsin, sarı yapraklı olanları trilye sırtlarında toplamayı hatırlarsın, bütün bunları çok seversin, bilgi güçtür diye ve yine de bu sabah gidip toplayasın yok, kaç bahardır böyle. kışları da anneni bahane edip satın alıyorsun nergisleri ve sabahları hep aynı üşüme hissi.
meyhanelere kolaylıkla girebiliyorsun artık bir de bu tarafından bak, hiçbir meyhaneci tuhafsamıyor seni, çiçek pasajında burhan dayı artık abi diye hitap ediyor, fena şey değil saygınlık. keşke fıstıklar da birazcık taze olsa. bir başka iyi yanı, portföyün çok geniş kalabiliyor, kardeşler'in 30 yıldır yıkanmamış camıyla ünlü penceresinden bakınca caddeye her geçen kadını sevebiliyorsun, ne aşklar yaşanıyor sen olmadığın saatlerde de orada.
...

sabah bildiğin gibi uyandım, yeni ihtimallerle tarttım yıllar evvelini. bir kahve içip tekrar yattım, sonra, sonrası biliyorsun çok votka. geçen geceden hatırladığım bir şey daha var, bir ara şaşırttın beni, garip bir tat, baktım ki artık kumral bile sayılmam.
tümünü göster